LAZLAR VE LAZ DİLİ-1

LAZLAR VE LAZ DİLİ
(Hazırlayan: ONUR ÇOBAN)

1-GİRİŞ

Lazlar binlerce yıldır Karadeniz çevresinde yaşamakta olan bir halktır. Kökenleri Kafkaslara dayanan Lazlar diğer Kafkas kavimleriyle yüzyıllar boyunca etkileşim içinde olmuşladır. Kendi aralarında konuştukları Laz Dili(Lazca) yada kendi ifadeleriyle Lazuri, bölgedeki diğer halklar tarafından etkilenmiş hatta bazılarını da etkilemiştir. Lazların gerek dil gerekse kültürel anlamda bölge ile etkileşiminin fazlalığı kökenleri hakkında birçok iddianın ortaya atılmasına neden olmuştur. Kimileri Lazları Gürcü olarak, kimileri ise Doğu Karadeniz’de yaşamış olan Pontus Rumlarının bir kolu olarak değerlendirmiştir. Ancak bu iddialar hiçbir zaman bilimsel araştırmalar sonunda olmamış çoğunlukla siyasi nedenlerle ortaya konmuştur.
Peki haklarında bunca söz söylenen bu Lazlar kimdir?Günümüzde sanıldığı gibi tüm Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlar Laz mıdır? Şuanda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan lazca nasıl bir dildir ve nerelerde konuşulmaya devam etmektedir?İşte özellikle bu son soruya cevap bulabilmek için Lazları tanımak onların kültürlerini bilmek gereklidir.Bunun için önce tarihe bakmakla başlayalım.

2-LAZLARIN TARİHİ

Lazların bilinen en eski tarihleri MÖ 8. yüzyıllarına dayanmaktadır. Bu bölgede etkin olan kültüre Kolheti uygarlığı adı verilmektedir Kolheti kültür alanının sınırları batıdaki Psov Nehri,kuzeyde Kafkas Sıradağları, doğuda Suram etekleri ve güneyde de Karadeniz'i izleyerek Trabzon’a kadar uzanmaktaydı. Kolheti kültürü Megrel-Laz,Gürcü ve Abhaz halklarının süreç içinde yarattıkları ortak bir kültürdür. Bu bölgede yaşayan halklardan biri zamanla iki kola ayrılmıştır. Müslüman olan ve kendilerine Laz olarak tanımlayanlar ile Hıristiyan olan Megreller bu toplumu oluşturmaktaydı. Henüz siyasi birlik sağlayamayan bu kavimler bu dönemde birbirlerini çeşitli biçimde etkilemişlerdir. MÖ 6. yüzyılda Kolheti Devletinin kurulması ile bölge dışı devletlerle ilk temaslar yaşanmış ama bu çok sınırlı düzeyde olmuştur. Bu dönemde çok parlak günler geçiren antik Yunan medeniyeti bu bölgeye özel bir önem göstermiş hatta Homeros’un Odyssesia adlı eserinde konu olmuştur. Homeros bu bölgenin Kral Aietes’in ülkesi olarak tanımlamış ve efsanevi Altın Postun bu topraklarda olduğunu belirtmiştir. Karadeniz bölgesindeki Rum etkileri bu dönemde başlamış ve Yunan Mitolojisinde önemli bir yer edinmiştir. Bu da araştırılması gereken ilginç bir konudur ancak ben yer darlığından dolayı bu kısa bilgileri vermekle yetiniyorum.www.onurcoban.com
Bölgedeki Rum ve Gürcü etkilerinin artması ile Kolheti Kültürü tarihten silinmeye başlamıştır.MS 3.yüzyılda Gürcülerin ve Abhazların ‘Eğrisi’, Romalıların ve Bizanslıların ‘Lazika’ dedikleri bir krallık ortaya çıkmıştır. Başlangıçta yerel bir takım kavimlerin himayesi altında yaşayan bu krallık kısa bir süre sonunda Roma İmparatorluğunun bir eyaleti durumuna gelmiştir. Romanın ikiye bölünmesi ile bağımsızlığına kavuşan bu krallık hızla büyüyerek bölgede önemli bir yer edindi.MS 5. yy. da Çin ve Hindistan’a bağlanan ticaret yollarının bu bölgeden geçmesi Bizans ve Pers İmparatorluklarının Lazika topraklarını ele geçirmek için bir neden oluşturdu. Bu dönemdeki yoğun savaşlar nüfusun yarısının ölmesine neden olmuştur. En sonunda bölgedeki kavimler Bizans İmparatorluğunun himayesi altına girmiştir. Lazika krallığının zor şartlar nedeniyle yıkılması ile bölgede Abhazya Krallığı ortaya çıkmıştır. Abhazların Günümüzde Gürcistan toprakları içerisinde kalan bölgede Bizans’tan koparak bağımsızlıklarını elde etmeleri ile bu bölgede yaşayan Megrel ve Bizans’ta kalan Laz halklarının farkının açılmasına neden olmuştur.
Latinlerin 1204’te İstanbul’u işgal etmesi ile Gürcü etkisi tekrar ortaya çıkmıştır. Ancak kısa bir süre sonra merkezi Trabzon olan Pontus Rum Devleti Karadeniz kıyılarını kendi denetimi altına almış ve bu süreç içinde Rumlar ve Lazlar arasında çeşitli mücadeleler yaşanmıştır. En sonunda Lazlara kendi bölgelerinde söz sahibi olma hakkı tanınmış ama yine de Rum devletinin bir vilayeti olarak kalmaya devam etmişlerdir.1461 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in Rum devletini ortadan kaldırması ile Osmanlı imparatorluğunun yönetimine girmişler ve bununda etkisiyle İslam’ı benimseyen Lazlar, yine de bölgedeki derebeylerinin etkisinden uzun süre kurtulamamışlardır.
19.yüzyılda 1814-1817,1818-1821 ve 1832-1834 yılları arasında Osmanlı yönetimine karşı bazı ayaklanmalar çıkmıştır. Bölgedeki derebeylerinin hakimiyetini kırmak ve güvenliği sağlamak amacıyla yönetim konusunda düzenlemelere gidilmiş ve 1851 yılında Batum merkezli ‘Lazistan Sancağı’ kurulmuştur. Ancak Batum’un 1878’de Rusların eline geçmesi ile sancağın merkezi Rize olmuştur.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batum'un Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etmiş ve İzmit Sancağı içinde bulunan bölgelere yerleştirilmişlerdir. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslara karşı Osmanlıların safında savaşmışlardır. 16 Mart 1921 Türk-Rus Antlaşması üzerine de bir kısım Müslüman Laz yine Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.www.onurcoban.com
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile Lazistan sancağı kaldırılmıştır. Bu bölgedeki Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçeleri Rize iline; Arhavi ve Hopa ilçeleri ise Artvin iline bağlanmıştır.

3-LAZLARIN YAŞADIKLARI YERLER

Yukarda bahsettiğim gibi Lazların yoğun olarak yaşadıkları bölge Karadeniz bölgesinin doğu kıyılarıdır. Özellikle sahilde bulunan yerleşim bölgelerinde görülmelerine rağmen iç kesimlerde yaşayanlara da rastlamak mümkündür. Hangi laza sorarsanız sorun Lazların en yoğun olduğu yer olarak size 5 ilçeden söz edecektir. Bunlar Rize iline bağlı Fındıklı, Pazar ve Ardeşen ile; Artvin iline bağlı Arhavi ve Hopa ilçeleridir. Diğer Karadeniz İlçelerine nazaran bu yerlerde yaşayanların hepsi Laz kökenlidir. Bu 5 ilçenin çevresinde yer alan ilçeler ve bağlı oldukları illerde de Laz nüfusuna rastlamak mümkünse de hiçbir yerde bu kadar baskın değillerdir.
Nüfusları Yüz binleri bulan bu etnik grup Osmanlının son dönemlerinden itibaren yavaş yavaş bölgeden göç etmeye başlamışlardır. Özellikle son 50 yılda bu olay hız kazanmıştır. Günümüzde Lazların çoğunluğu Karadeniz bölgesinde değil daha batıdaki yerleşim yerlerinde yaşamaktadırlar. Bolu, Bursa, Kocaeli, Zonguldak ve Sakarya illeri ile bunların köy ve kasabaları buna en iyi örnektir. Hatta bu illerde ‘Laz Köyü’ diye tabir edilen köyler bulunmaktadır.
Kuşkusuz ki Lazların en fazla yaşadıkları şehir İstanbul’dur. Bunu çeşitli kaynaklar doğrulamaktadır.60’lı yıllardan itibaren Anadolu’dan başlayan göç hareketlerine dahil olan Lazlar bu şehirde birbirleriyle olan ilişkilerini çok sıkı tutmuşlardır. İstanbul’da bir çok Laz Dayanışma dernekleri ve vakıfları bulunur. Bu araştırma sırasında faydalandığım ‘Rize-Fındıklı yardımlaşma vakfı’da bunlardan biridir. Bu ve bunu gibi dernekler Büyükşehir’de yaşayan bu halkın birlikteliği amaçlamaktadır. Türkiye dışında Lazlar Gürcistan Cumhuriyeti’nin Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde ve yine Gürcistan’da bulunan Abhazya Özerk Cumhuriyetinde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bu bölgede de iki yüz bini bulan sayılarıyla bölgede etkin rol oynamaktadırlar

4-LAZ KÜLTÜRÜ

Lazlar köken olarak Megrellerle aynı olması bu iki halkın ortak kültürel özellikler göstermesini sağlamıştır. Ancak din faktörü ve yaşadıkları coğrafi bölge iki grubunda kendine özgü özellikler kazanmasını sağlamıştır.

Karadeniz Bölgesinde yaşayan Lazların önemli bir bölümü balıkçılıkla uğraşır Bunun dışında çay tarımı en önemli geçim kaynaklarındandır. Çeşitli sebze ve meyve, fındık ve hatta yörenin mikroklimal bir özellik göstermesinden dolayı Turunçgil ve kivi üretimi yaygınlaşmıştır.
Denizin kültüre olan etkisi İstanbul’daki Lazların üstünde hala görülebilir. Bu şehirde yaşayan Lazlar arasında birbirleri arasında kaptan,r eis gibi hitapları duymak mümkündür. Hemen hepsi yüzmeyi bilen ve seven bu insanlar klasik kıyı insanı özelliğini gösterir. Rize-Fındıklı yardımlaşma vakfında tanıştığım insanların hepsi oldukça sıcak kanlı ve espri yapmayı seven insanlar. Belki de ‘Laz fıkralarının’ bu kadar yaygın olması onların bu neşesinden ve birazda hoşgörüsünde kaynaklanıyor. Ama hepsinin rahatsız olduğu bir konu ise tüm Karadeniz insanlarının Laz olarak değerlendirilmesi. ‘Dil bilmeyen insanları Laz olarak görüyorlar’ en çok duyacağımız türden yakınmalar. Kendilerini duyurmak için çeşitli şenlikler ve festivaller düzenlemekten geri durmuyorlar. Sadece bu sene içinde hem Kadıköy de hem de Üsküdar meydanında festival düzenlediler.
Benimde katıldığım bu festivallerde çeşitli Laz yemekleri satılıyordu. Laz mutfağı doğal olarak balık ağırlıklı. Bunun dışında mısır(özellikle mısır ekmeği)yemeklerde göze çarpıyor.
Laz kültürünün en önemli yanı tartışmasız müzik. Müzik eşliğinde yapılan çeşitli manileri okumaları şenliklerin vazgeçilmezlerindendir. Horon ise bu insanların belki de en sevdikleri şeydir. Tulum veya kemençe adı verilen müzik aletlerinin sesini duyan bir Laz’ın yerinde duramayacağı söylenmektedir.
Bunların dışında el sanatları oldukça gelişmiştir. Ağ örmede bu konuda çok iyi eserler verilmektedir. El yapımı giysilerdeki işlemelerde çeşitli Laz motifleri görünmektedir. Bunların tümü Laz şenliklerinde görülebileceği gibi Karadeniz Bölgesinde de hala geçerli olan sanat ürünleridir.www.onurcoban.com
Gemi yapımında oldukça başarılı olan Lazlar bu konuda kendilerine Türkiye’de hatta dünyada rakip tanımamaktadırlar gerçekten de denizle iç içe yaşayan bu halk bu konuda çok başarılıdır. Özellikle İstanbul’da yaşayan Laz işadamları yurtdışına sayısız gemi satmışlardır.
Ev yapımında da oldukça ileri olan Lazlar Karadeniz’de ahşap ev yapmayı tercih etmektedirler. Ancak günümüzde betonarme evlerin yaygınlaşması ile bu ahşap evlerin sayısı hızla azalmıştır. Lazların ev yapımındaki becerileri onların Büyükşehirlerde inşaat sektöründe çalışmalarına sebep olmaktadır. Günümüzde bir çok kooperatif ve site inşaatını onlar gerçekleştirmektedirler.
Kısacası Lazların geçmişten gelen kültürel özelliklerini yaşatmaya çalışma çabaları vardır. Ne yazık ki bu sınırlı sayıda olmaktadır. Günümüzde bu kültür yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu gibi yerel kültürlerin korunması Türk kültürü içinde çok önemlidir. Çünkü bu topraklarda yüzlerce yıldır bir arada yaşayan bu kültürler kaynaşıp kendi ulusal kültürümüzü de oluşturmuştur. Anadolu’nda bulunan bu farklı kültürler yok olursa bazılarının düşündüğü gibi ulusal Türk kültürü güçlenmez, aksine güç kaybederek yok olma tehlikesi baş gösterir.

NOT: Devamı için lütfen diğer bölümlere bakınız.

ONUR ÇOBAN
İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...