POZİTİVİZM VE COMTE

Pozitivizm ve Comte

Önce “devrimci” sonra “evrimci” suçlamasına maruz kalmış, bir bilim anlayışı…
Yazan: Onur ÇOBAN


            Adından sıklıkla bahsedilen ama aslında çoğu kişinin ne olduğu konusunda aklı karışık olan bir kavram yığını düşünün. Onun içinden cımbızla, bir konu çeksek ve bu çektiğimiz kavramın; bilim, sosyoloji, az felsefe, biraz siyaset ve bolca polemik içerdiğini fark etsek acaba tepkimiz ne olurdu? Bu sorunun yanıtını bulmak, ironik bir tarihsel yüzleşmeyle karşı karşıya kalmak demektir. Bu bulduğumuz disiplinin, binlerce yıllık anlayışı silip süpürecek kadar “devrimci” olduğunu ama bizzat devrimcilerce “gerici” olarak suçlandığını keşfetmek, biraz “insana” özgüdür kuşkusuz. Pozitivistler de; bu durumu her fırsatta haklı çıkarma gafletine düştükçe, eleştirmenler haksız da sayılmaz gerçi…
            Evet, bulduğumuz bu kavram “Pozitivizm” . Türkçe de “olguculuk” olarak da isimlendirilen bu kelime, pozitiften gelir. Bizzat bu kuramı ortaya atanlarca, “negatif” kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Onlara göre bu negatif, metafizik başta olmak üzere soyut tüm anlayışlardır. Bir düşüncenin pozitif olabilmesi için mutlak bilimsel verilere dayanması gerekir. Konuyu detaylandırmadan önce bu kuramı ortaya atan Auguste Comte ile başlayalım. Ardından Pozitivizmin olumlu sonuçlarına bakalım. Son olarak da bu akımın yarattığı olumsuzlukları ortaya koyup, bir eleştirisini hazırlayalım.

Comte


            Auguste Comte (1798-1857), hem sosyolojinin hem de pozitivizmin babası olarak kabul edilir. Aslen fizik ve matematik ile uğraşan Comte, zamanla sosyal bilim alanına yönelmiştir. Comte’un yaşadığı çağ, Fransa için önemli bir dönemdir. Fransız Devrimi ertesinde yaşanılan iktidar mücadelesi ve Napolyon Bonapart’ın iktidara gelişi, ülkeyi ve Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Napolyon’un kaybettiği savaşlar sonrası Fransa dış güçlerce istila edilmiş, Krallık geri gelmiştir. 1820’lerden sonra ise Krallık ve Cumhuriyet Fransa için mücadele alanı olmuştur. Bu karmaşık ortamda Comte, toplumları incelemeye başlamıştır. Bir süre eğitime devam etmiş ardından da ünlü düşünür Saint-Simon’un yardımcılığını yapmıştır. (ki ilk Fransız sosyalistlerinden olan Saint-Simon ile Comte hakkında, hangisinin sosyolojiyi kurduğuyla ilgili bir tartışma vardır) Comte, sorunlu evlilikleri ve sevdiği kadının intihar etmesi gibi özel hayatında sorunlar yaşarken, bir yandan da parasızlıkla mücadele etmiştir. Bu dönemde ortaya koyduğu kuramları yeterince yayamadığını düşünmüş ve bunalıma girmiştir. Zamanla akıl sağlığını iyice yitirmiş ve akıl hastanesine yatırılmıştır. Başarısız bir intihar girişiminde bulunduktan sonra yeniden toparlanmış ve konferanslar vermeye başlamıştır. Yaşamının bu yeni döneminde inanılmaz bir ilgi ile karşılaşır. Özellikle İngiliz düşünürler, pozitivizm ile yakından ilgilenir. Bu dönemde John Stuart Mill gibi ünlü isimlerin desteğiyle ekonomik sorunlarının üstesinden gelmiştir. Düşüncelerini yaymak için dış ülkelerin önemli devlet adamlarına mektuplar göndermiştir.  Bunlardan biride Osmanlı Devlet adamı Mustafa Reşit Paşa’dır.onurcoban
Comte’un düşünceleri, kendinden sonraki döneme damgasını vurmuştur. Pozitivizme geçmeden önce şunu söylemek lazım ki, sosyoloji bilimi belki de Comte’un en önemli başarısıdır. Emile Durkheim gibi ünlü sosyologlar onun izinden gitmiştir. (Aslında Durkheim; Comte’u çıkış noktası olarak alsa da eksikleri olduğunu düşünüyordu) Sosyoloji kavramını tek başına Comte ortaya koydu demek haksızlık olsa da, onun sistematik bir bilim haline gelmesi Comte’un eseridir. 19. yüzyıl öncesinde felsefe başta olmak üzere çeşitli alanlarda incelenen “Toplum”, bilimsel olarak ilk kez 1800’lerden sonra incelenmeye başlanmıştır.onur çoban Bunun en büyük nedeni sanayi devriminin yaratmış olduğu olumlu ve olumsuz yeniliklerdir. Bu geçiş döneminde önce “ütopik sosyalistler” düşüncelerini ortaya koymuştur. Ardından Comte, Toplumsal Fizik adını verdiği kavramı ortaya atmıştır. Bu kavramın farklı kesimlerce farklı anlamlarda kullanılması üzerine “Sosyoloji” terimi, Comte tarafından ortaya atılmıştır. Toplum Bilimi olarak isimlendirilen Sosyoloji, emekleme çağında bilim olmak için metafizikle mücadele etmiştir. Bu geçiş döneminde Pozitivizm baskın gelse de farklı sosyoloji akımları da ortaya çıkmıştır. Aslen bir filozof ve iktisatçı olarak bilinen Karl Marx –ki tarihin de bilim olmasına katkıda bulundu, materyalist ve devrimci bir anlayışla toplum bilimine yaklaşmıştır. Birçok konuda çalışmalar yapan Max Weber, ise Marks ve Comtea göre 3. bir sosyoloji yöntemi belirlemiştir. Özellikle bürokrasi alanında büyük çalışmalar yapmıştır. Tüm bu öncü isimler, birbirinden ayrı düşünseler de, ortak bir noktada kesişiyorlardı. Onlar toplumların bilimsel bir değerde ele alınması gerektiğini savunuyorlar ve metafizikle mücadele ediyorlardı.www.onurcoban.com
Comte, sosyolojiyi şekillendirdikten sonra, onu ele alış biçimine yöneldi. Bu aşamada ortaya Pozitivizm çıktı. İlginç bir tarihsel gelişme olacak ki, pozitivizm ilk çıktığında kendini dinci, muhafazakâr, idealist olarak isimlendirenler; bilim adamlarına pozitivist oldukları “suçlamasını” yapıyorlardı (hatta hala yapıyorlar). Bu büyük ölçüde de doğruydu. Ancak 21.yüzyıla gelindiğinde bilim adamları “dünyasında” pozitivizm neredeyse bir “hakaret” unsuru haline gelmiştir. Bu tartışmalara henüz girmeden, işe baştan başlayalım.

Pozitivzm


            Pozitivizm, bilimsel verilerin ışığında dünyayı yorumlamaya çalışan bir görüştür. Pozitivizme göre, gerçek veriler yani olgular, gözlemleyebildiğimiz şeylerdir. Bir kavramın olgu olarak kabul edilebilmesi için onun somutlaştırılabilmesi gerekir. Yani üzerinde bilimsel deneyler yapabilecek güce sahip olduğumuz şeyler, gerçek kabul edilir. Soyut kavramlar tümden reddedilir. Kendinden önceki bilimsel akımlardan ve “Deneycilik” gibi felsefi kavramlardan etkilenen pozitivizm, metafiziği kabul etmez.onurcoban.com Oysa idealist görüş açısına göre; “kutsal” kabul edilen soyut kavramlar başta olmak üzere doğaüstü güçler dünyaya şekil vermektedir. Bu açıdan materyalist görüşe yakınlaşan, pozitivizm; deney yapamadığı yani madde olarak kanıtlanamayan olguların geçerli olamayacağını, çünkü evreni ortak soyut kavramlar değil ortak somut verilerin kontrol ettiğini (veya etmesi gerektiğini) söylerler. Bu açıdan muhafazakârlarla büyük ölçüde tartışırlar.
            21. yüzyılda bile aşırı sağ ideolojilerin ve merkez sağ muhafazakârlarının günümüzde “pozitivizme” karşı olmasının kökeni burada yatar. Onlar aslında “bilime” karşı değildirler. Onlar pozitivizm soslu, deneyci bilime karşı koyarlar. Bu durum 19. yüzyılda daha büyük bir boyutadır.onur çoban Zira Avrupa’da kilisenin etkisi her ne kadar, Rönesans ve Reformla azaltılmış olsa da, soyut düşünce yapısı (ya da o zaman çok kullanılan metafizik düşünce) toplumların belleğinde oldukça sağlam bir yer işgal etmekteydi. Ancak Newton’un Fizik alanında yaptığı gibi, birçok öncü bilim adamı üst üste kiliseyi yanlışlıyorlardı. Bu durum, değişen 19. yüzyıl insanının pozitivizme kucak açmasına neden olmuştur.
            Pozitivizmin bir başka amacı “mutlak bilgi” anlayışıydı. Olgular, deneyler sonucunda kabul ediliyorlarsa, bu kabul edişin evrensel ve sonsuz süreli olması gerekirdi. Yani bir fizik deneyi, İngiltere’de de Afrika’da da aynı sonucu vermeliydi. Bir deney 1830 yılında ve 1984 senesinde aynı sonucu vermeliydi. Ancak bu gerçekleşirse olgular, olgu haline gelecekti. Bu derece kesin bilgiye ulaşmanın zorluklarını Comte da biliyordu. Bunun için sürekli araştırmalar yapılmalı ve en iyi sonuca ulaşılmalıydı. Hurafeler, varsayımlar, tesadüfler, rastlantısal değişimler, ahlak kuralları, dini yaptırımlar ve kişisel düşünceler “gerçek” kabul edilen olguyu değiştirememeliydi.onurcoban Ancak bu sağlanırsa mutlak olguya ulaşılır. Mutlak olgular ise mutlak bilgiyi yaratacaktır. Bu açıdan bu yöntem bir tümevarım yöntemidir. İşte bu noktada pozitivizm (kullanmamız eleştiri yaratacak bir kavram olsa da) devrimcidir. Kilise görüşleri başta olmak üzere metafizik düşünce “tümden gelimi” temel alır. Yani her şeyin kaynağının tek bir değer olması. Oysa pozitivizm bu kaynağı değil, tek gerçek sonucu bulma eğilimindedir. Bu yöntem çok daha önceleri ileri sürülse de bilim anlayışında kalıcı olması bu dönemde gerçekleşmiştir. (Önceden yapılan; Francis Bacon ve Thomas Hobbes gibi isimlerin çalışmaları da unutulmamalı)

Pozitivizm


 Pozitivizm, çağlar boyunca hurafelerin sorgulamadığı her türlü anlayışa karşı koyar. Bunu yaparken de öncelikle Comte’un sosyolojisine kafa yormuştur. İnsanların kültür ve toplum yapısını bilimsel analizler getirmek ister. Yani fizik, kimya, biyoloji gibi pozitif bilimler (ki hala kullandığımız bu isimlendirme de, pozitivizmin eseridir) sosyolojiye uyarlanabilir. Bu (pozitivistlerin o zamanlar şüphe ile yaklaştığı) matematikteki 2x2=4 gibi kesin bir sonucu almak değildir. Pozitif bilimde amaç, kimya da olduğu gibi deneylerce kanıtlanabilecek kanunların, sosyolojiye uyarlama arzusudur. Bunu başarmak o yıllar için bile zor olsa da “mükemmel toplum” ileride gerçekleşebilir. İşte tam bu nokta da, ütopyalara karşı olan pozitivizm bir ütopya yaratmaya başar.www.onurcoban.com
Comte’a göre pozitif bilimler (deneyci bilimler) yaşamın her anında ön planda olmalıdır. Öyle ki bu, metafizikle uğraşan felsefenin tümden reddedilmesi anlamına gelse de! Ona göre insanlık 3 aşamalı bir tarih geçirmektedirler. İlki Teolojik yani dinsel dönemdir. Bu aşamada toplumlar rahiplerden, şamanlardan etkilenmiştir. İkinci aşama metafizik dönemdir. Bu noktada bilim gelişmeye başlamış ancak soyut düşüncenin etkisi kırılamamıştır. Varsayımlar ve “benceler” bilime yön vermiştir. Son aşama ise pozitif aşamadır. Yani olguların yine olgularla açıklanabildiği salt bilimsel aşama. Bu günümüzde (19. yüzyılda) yaşamaya başladığımız çağdır.onurcoban Bu aşamada Comte, evrimci bir görüş benimser. Ona göre doğal süreç işlemektedir. Şartlar pozitif bilime göre ilerlemeye devam etmektedir. Bilim adamları yeni buluşlar yapmakta, mutlak bilgiye ulaşmaya yaklaşılmaktadır.
Tüm bu düşüncelerin etkisi büyük olmuştur. Bilim adamları, “benceler” içermeyen bilgiyi cazip bulmuştur. Comte sonrası bilim adamları, sübjektif bakış açısını bir yana bırakıp, objektif anlayışı savunmuşlardır. Günümüzde bile hala kabul edilen anlayış, bilim adamlarının objektif olma kuralıdır. Uygulamada tam olmasa da bir İranlı bilim adamıyla, İsrailli Bilim adamı, bilim konusunda ideolojik düşünceden sıyrılmalı ve objektif bir bilim için çabalamalıdır. Kübalı sosyalist bir biyolog ile ABD’li kapitalist bir biyolog için insan hücresi, insan hücresi olmalıdır. Ülkeleri ve idealleri için geliştirilmesi gerekilen bir araç değil!



Pozitivizmin bir başka katkısı ise, eğitim alanında olmuştur. Birçok eğitimci, bilimsel eğitimi savunmuş, çağdaş okulların, deneysel derslerin ve uygulamaya dayalı ünitelerin daha başarılı olacağını ortaya koymuşlardır. Baskıcı ve dar kalıplı bir eğitimin sadece “ezber” olacağını savunmuşlardır. Bu amaçla modern üniversiteler kurulmuş, laboratuar deneyleri, tıp başta olmak üzere tüm alanlarda hız kazanmıştır. Direkt olmasa da sosyal bilimlerin diğer alanları da pozitivizmden ve dolayısıyla sosyolojiden etkilenmişlerdir. Psikoloji gibi disiplinlerin bilimsel olmasında önemli bir katkısı vardır. İletişim bilimi de, bir ölçüde Pozitivizmden etkilenmiştir. Neredeyse tüm Ana Akım İletişim kuramları (Lasswell, Newcomb, Festinger, Lerner vs.) pozitivist deneyci bir anlayış güder.www.onurcoban.com
Comte sonrası düşünürler, pozitivizmi daha da budaklandırmışlardır. Darwinci Evrim kuramı gibi yaklaşımlar bu aşamada pozitivizm ile uyum gösterir. Herbert Spencer, gibi düşünürler; toplumu bir organizmaya benzetmişlerdir. Evrim teorisi ile birlikle bu düşünce tüm Batı Dünyasının yapısını şekillendirmiştir. Modernizm tartışmaları yapıldığı 20. yüzyılda ilerlemek yani çağdaş olmak en büyük ülkü konumuna yükselmiştir. Batı dünyası bu amaçla dönüşüm yaşarken, Türkiye gibi yeni kurulan ve kendi içyapısında bir devrim yaşayan ülkeler de “çağdaşlaşma” amacı gütmüşlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de “muasır medeniyetler” ülküsüne kavuşmadan kastı, pozitivizmin “soyut kavramlar yerine bilimsel kavramlar” yönüdür. Daha sonra eleştirisini yapacağımız “mutlak doğru bilim” değil. Ayrıca bu anlamda “Batının bilimini alalım, emperyalizmini değil”; yaklaşımı da önemlidir.
Görüldüğü gibi, belki de Comte'un ilk ortaya koyduğu halinden baya bir değişmiş olarak pozitivizm siyasi yapıya şekil vermiştir. Aslında başlangıçta Comte da siyasi yapıyı değiştirmeyi arzu etmekteydi. Hatta yaşadığı çağda güçlü devletlerin çoğu ile temas kurdu.onurcoban.com Onların bilime önem vermesini ve gerekirse tüm sistemlerini değiştirmesinin önemini anlattı. Ancak bu aşamada Comte’un düşünceleri fazla ütopik kaldı. Comte, evresel mükemmel toplum anlayışı o kadar ileri boyuttaydı ki, yeni bir din bile yapmaya karar verdi. Bilimsel pozitif bir din, metafiziğe yem olmayan evresel bir insan temalı din olacaktı.



Comte, bu ütopyasını gerçekleştiremese de, ardılları daha farklı bir biçimde bunu başardı. Comte’un kilise ve muhafazakâr karşıtı düşünceleri, önceleri ters düşseler de, burjuva anlayışına yaradı. Daha doğrusu, Fransız Devrimci Burjuvalardan çok, İngiliz Liberal Aydınlara… Çağı için ilerici olarak kabul edilen bu ilk Liberaller, insan hakları, kölelik karşıtı, özgür bilim ve demokratik seçimler gibi bugün ortak hale gelen değerleri savunuyorlardı. Bu açıdan bu liberaller bugünkü anlamda “sağ” kökenli değildiler. Liberaller, pozitivizme dört elle sarıldılar. Bu aşamada ulus devlet kavramı ortaya çıkarken, imparatorlara karşı, pozitif ilkeleri benimsediler.
Ancak tarih bize gösterdi ki, bu liberal anlayış zamanla (aslında başta da vardı), kapitalist bir çizgiye kavuştu. Kapitalist ideoloji ve onun sonucunda sömürgecilik bu devletlerin ortak özelliği haline geldi. Günümüzde birçok liberal ve kapitalistin pozitif düşünceye değer vermesinin temelleri buralarda yatmaktadır. Çünkü pozitif sosyoloji, şuan yaşadığımız kapitalist sistemi de yaratan unsurlarda biridir. (Elbette ki “sadece” biri)
Peki, Pozitivizm hep olumlu sonuçlar mı doğurmuştur? Bu akımın günümüzdeki sonucu ve olumsuz tarafları nelerdir?
Pozitivizmin çıkış yıllarında ilk “sağ” kanattan tepki aldığı bir gerçektir. Ancak bu zamanla “sol” kanada ve ideolojiden bağımsız olarak, yeni bilim çevrelerine kaymıştır. Bu eleştirilerin bir kısmına bakalım.
Comte, Fransız Devrimine karşıydı. Çünkü ona göre devrimler, olağan evrim sürecine karşı duruş demekti. Daha önce bahsettiğimiz gibi pozitivizmin temelinde çizgisel bir evrim anlayışı vardı. Bu açıdan süreci hızlandıran veya değiştiren devrimler hatalıydı. Comte’un burjuva Fransız devrimine ve Napolyon’a karşı olması bir başka, ironik durumdur. Çünkü aynı burjuvalar, pozitivizmi neredeyse “resmi tez” haline getirmişlerdir. Bu kurama en büyük eleştiriyi kuşkusuz Marx yapmıştır. Marx’ın materyalist ve devrimci anlayışı, Comte’un evrimci çizgisi ile uyuşmaz. Marx, toplumlarda ekonomik sürecin önemine vurgu yaparken, bir yanda da devrimlerin gerekliliğini açıklamıştır. 



Özellikle Comte, sonrası pozitivistler, sosyalizmle mücadeleye girişmişlerdir. Liberallerin Modernizm ile olan gönül bağları ile birlikte hareket eden pozitivizm, tüm sol hareketlere uzak durmuştur. Çünkü bu kişilere göre, doğal evrimini yaşayan sistem, en doğru yöntemle ilerlemekteydi. Mevcut liberal (sonradan kapitalist, daha sonra da emperyalist)onurcoban yapı korunmalıydı. Pozitivist anlayışı güden tüm kuramcılar ve iletişim uzmanları sistemi korumak için onu revizyona sokma ülküsündeydiler. Sistemin yanlış olup olmadığını sorgulamadan yapılan bu işlem, neredeyse tüm bilim dünyasına yayıldı. Bu açıdan farklı düşünen tüm bilim adamları ya dışlandı ya da görmezden gelindi. Soğuk Savaş sırası sosyalistlerin pozitivizme olan en büyük karşıtlığı bu nedenledir. Ancak bu durumun tabu haline geldiği ve bir süre sonra neden karşı olduğunu bilmeden karşı olanların da var olduğunu söylemek gerekmekte. Bu durum günümüzde de devam etmektedir.
Sistemin kolladığı pozitivizm, zamanla iyice emperyalizmin oyuncağı olmuştur. Belirttiğimiz gibi evrimci ve sistem yanlısı bir anlayış içinde olan bilim dünyası, emperyalizmi açıkça desteklemiştir. 1800’lü yıllarda hızla artan Afrika keşifleri, yeni toplumlarla Batı Dünyasının karşılaşmasına tanık olmuştur. Batı dünyasına göre “ilkel” olan bu insanların, en kısa süre de “çağdaşlaşması” gerekmekteydi. Bunun tek yolu birçok pozitiviste göre sömürgecilikti. Örneğin, İngiliz veya Fransız sömürgesi altında ki bir Afrika toprağı, hızla kalkınacak ve orada yaşayanlar örnek batı toplumunun seviyesine ulaşacaktı. Bu durumun böyle sonuçlanmadığını bugün biliyoruz. Her türlü doğal kaynağı sömürülen Afrika, günümüzde açlık ve (batının belirlediği) sınır çatışmaları yüzünden büyük bir yıkım içindedir. Belki de “çağdaşlaştıkları” tek konu, kıtanın neredeyse yarısının Fransızca bilmesidir(!).



Pozitivizmin en büyük yanlışlarından biri “mutlak bilim” arayışıydı. Onlara göre bu evrensel kesin bilgiler, pozitif toplum için kaçınılmazdı. Soyut idealleri yıkmak için yola çıkan kuramın, kendi idealini yaratması bu aşamada kaçınılmazdı. Modern çağ adını verdiğimiz bir dönem yaşanmaktaydı. Ancak bugün batı dünyası, post-modern çağı yaşamakta… Modern kuramlar artık eleştirilmektedir. Günümüzde modernliği aşamamış bir pozitif kuramın var olmadığı ise bir gerçektir. Birçok düşünüre göre (hatta destekleyenlere göre) pozitivizmin zamanını doldurmuş olmasının en büyük sebebi budur. Onlara göre pozitivizm yaşanması gereken bir süreç olsa da 2000’li yılların ihtiyaçlarına cevap verememektedir. 1970’li yıllardan beri ciddi bir pozitif bilim eleştirisi yapılmaktadır.www.onurcoban.com
İdeolojik söylemden bağımsız olarak yapılan en başarılı eleştiri kuşkusuz Karl Popper tarafından yapılmıştır. Bilgi Felsefesi konusunda çalışmaları olan Popper, mutlak bilgiye ulaşılamayacağını belirtmiştir. Ona göre doğrular, kendinden önceki doğruları yanlışlayabilir. Bu durum sürekli bir hal kazanır. Yani sürekli “yeni” doğrular çıkabilir. Oysa pozitivistler doğrunun tek olduğuna inanıyorlardı. Yeterli bilimsel deneyler yapılır ve bir teori kanıtlanırsa, o teori artık doğru kabul edilirdi. Bu yeni doğru her yerde her zaman geçerli olurdu.
Günümüzde doğru bilginin kalıcı olmadığını sadece Popper gibi filozoflardan değil, bizzat bilimin içerisinden de öğrenmiş bulunuyoruz. Comte’un yaşadığı çağ, bilimin sıçrama yaptığı bir çağdı. Örneğin, Newton, binlerce yıldır bilinen tüm teorileri çöpe attı. Fizik konusunda ortaya koyduğu kuramlar bilim dünyasını şekillendirdi. Tüm 19. yüzyıl çalışmaları gösterdi ki, Newton haklıydı. Ondan önceki bilimsel bilgi yanlıştı. Defalarca deney yapılıyor, farklı koşullarda farklı mekânlarda laboratuar incelemeleri gerçekleşiyor ve sonuçta Newton’un “kesin” sonucu doğrulanıyordu. Bu pozitivistlerce umut demekti. Çünkü binlerce yıldır yapılan çalışmalar artık sona ermişti. Bilimsel deney üzerine şekillenen sistem, bu sonucu neşeyle karşıladı.



Oysa işler 20. yüzyılda değişti. Albert Einstein, neredeyse tüm Newton fiziğini çökertti! Onun teorileri açıkça daha önce kesin denilen tüm verileri yanlışlıyordu. Bilim adamları yine birçok deney yaptılar. Farklı yer ve zamanda yeni laboratuar incelemeleri gerçekleştirdiler. Gördüler ki, bu sefer de haklı olan Einstein! Daha önceki Newton Teorilerini deneylendirdiklerinde ise onun yanlış olduğunu fark ettiler. Bu durumun etkisi yıkıcı oldu.onurcoban Kesin dediğimiz hatta bilimsel deneylerle kanıtladığımız şeylerin zamanla yanlışlayabildiğimizi fark ettik. Şu anda kesin olan Einstein fiziğinin bile, bir gün yanlışlanabileceğini varsayıyoruz. Peki, şu an bildiğimiz tüm fizik (veya diğer bilimler) yanlış olabilirse neye güveneceğiz? Yani şu an doğru diye yaptıklarımız, ilerde yanlış olabilecekse bilime yüzde yüz güvenebilir miyiz? Bu durum pozitivizme olan inancı kırdı. Günümüzde bilim adamları, yaşanılan zamandaki bilimsel verileri baz alma ama şüpheciliği de hiç bırakmama eğilimi gösteriyorlar. Hatta bilimsel çalışmalar yaparken bunun ilk önce yanlış olup olmadığının (sağlamasını) anlaşılması için çabalıyorlar.
Bilim dünyasında pozitivizmin sevilmemesinin en büyük sebebi yukarıda saydığımız, mutlak bilgi anlayışıdır. Onlara göre bu anlayış bizzat bilim tarafından çürütülmüş durumdadır. Günümüzde hala bu anlayışa körü körüne bağlı olmak, bilime asıl ihanettir belki de. Ancak bu durumun bir ikilem yarattığı da gerçektir. Bazı kişiler, bilimin her zaman yanlış olabilme ihtimali sonucunda soyut kavramlara yönelmenin daha doğru olabileceğini söyler. Ki 21. yüzyılda metafiziğe toplumca bir geri dönüş gözlenmektedir. Oysa bu doğru bir tutum değildir. Bilim belki bir gün “mutlak doğruya” ulaşacaktır. Ya da “mutlak doğru” diye bir şeyin aslında olmadığını kabul edecektir. Ne olursa olsun, adımlarımızı bilime göre atmak, her durumda olumlu sonuç verecektir.

Russell


Pozitivizmin kan kaybetmesi ile gözden düşmeye başlaması bir olmuştur. Üzerine kapitalist sistemin oyuncağı haline gelmesi ve faydacı yapının egemen olması, bu durumu hızlandırmıştır. Ancak felsefe de ve kısmen bilimde, pozitivizm şekil değiştirip kendini yenilemeyi başarmıştır. Günümüzde saf pozitivizmden daha “saygın” görülen bu akım Mantıksal Olguculuk (Mantıksal Pozitivizm) olarak bilinir. Analitik Felsefe akımına bağlı olan ünlü filozof Bertrand Russell ile başlayan bu süreç; Viyana Çevresi gibi felsefe gruplanınca sahiplenilmiştir. Mantık ile Pozitivizmi birleştirmeye çalışan bu akımı ayrı bir yazı konusu olarak ele almak gerekir. Ancak özellikle Russell’in çalışmalarının, eski pozitivizm gibi “sistem yanlısı” olmadığını da belirtmekte yarar vardır.www.onurcoban.com
Sonuç olarak, Pozitivizmin çağımızın en önemli kavramlarından biri olduğu açıktır. Kendisinin isteyip istemediği meçhul olsa da, günümüzün sistem yapısı ile önemli bir entegrasyon sağlamıştır. Pozitivizm, modernleşme yolunda ilk hedef olarak görüldüğü zamanlarda, hurafelere karşı verilen savaşta hep ön planda olmuştur. Ancak ütopik kesinlik arayışının, en azında günümüz bilgisiyle, yanlış olduğu da bir gerçektir. Sanırım pozitivizmin, bilime olan güveni sağlaması nedeniyle ona teşekkür etmeli ancak miadını doldurduğu için onu bir kenara koymayı da unutmamalıyız. En azından yeni bir yanlışlamaya kadar.Onur Çoban

Onur Çoban
www.onurcoban.com


Felsefe Tarihi yazıları için:
.

8 yorum:

  1. Teşekkür ederim, çok faydalandım.

    YanıtlaSil
  2. Tesekkur ediyor, yorumlayis yontemini incelemek uzere diger yazilarini da okumalarima eklemenin gerekli oldugunu dusunuyorum.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Yazmaya devam etmelisin blogda.

    YanıtlaSil
  4. Güzel yorumlar için ben teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  5. çok yararlı bir yazı olmuş, teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. anlatmak işte budur derim

    YanıtlaSil
  7. Çok faydalandım teşekkürler emeğiniz için

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...