Fonksiyonalizm (İşlevselcilik)
Yazan:
Onur ÇOBAN
Fonksiyonalizm (Functionalism) veya İşlevselcilik,
19. Yüzyılda ortaya çıkan ve etkisini günümüzde de sürdüren bir sosyoloji
teorisidir.
Özellikle
toplum yapısını incelemede Yapısal
İşlevselcilik (Structural-functionalism) olarak da gündemde olan bu kavram,
toplumdaki her öğenin bir işlevi / Fonksiyonu olduğu tezi üzerinden şekillenir. Bu işlevselliğin fayda kelimesiyle eş anlamlı kullanılması bir bakıma akıllara Yararcılık (Utilitarianism), Pragmatizm, fiîliyye, hatta eski Yunan’dan Hazcılık, Hedonizm gibi kavramları getirecektir. Ancak bu kavramların aksine
İşlevselcilik, felsefeden çok sosyoloji alanında yer alır. Ancak elbette ki bu kavramlarla
ilişkisi dikkat çekicidir.
Aynı
şekilde Pozitivizm ile birçok kavram
ve görüşü paralel şekilde ilerler. Ancak Fonksiyonalizmin temel referans aldığı
nokta kuşkusuz Liberalizm ve Kapitalizmdir.
Bu
kadar kelime karmaşası arasında Fonksiyonalizmi incelemeye devam edelim.
Fonksiyonalizm,
toplumu bir sistem olarak görür. Her birey, her kurum ve her düşünce bu
sistemin ayrılmaz bir parçasıdır. Sistemin bir arada kalması ve devamlılığının
sağlanması için bu öğelerin görevlerini yerine getirmesi şarttır. Bu görevler açık
veya kapalı bir biçimde toplumun bir arada kalmasına yardımcı olur. Teoriye
göre bu durum sürekli ve kalıcıdır. Öğeler değişse bile sistem sonsuza kadar
hep ayakta kalacaktır.
Teorinin
temelinde olan sistem algısı, insan vücudundan etkilenmiştir. Nasıl ki kalp ve
beyin gibi organlar birbirleriyle uyum halindelerse (Homeostasis) , aynı şekilde bir sistemin devamlılığı için tüm
öğelerin uyumlu olmaları şarttır. İnsan vücudu oldukça karmaşık ve çok sayıda öğeyi
içeren bir sistemdir. Hücrelerden organlara kadar tüm yapı, sistemin yaşaması
için kendi görevini yerine getirir. İşlevsel olan tüm öğeler sistemi bir arada
tutar. Aynı şekilde aile, okul, fabrikalar, siyasal aktörler, vakıflar gibi
sayısız toplumsal öğeler bir toplumu bir arada tutmak için kendi görevlerini
yerine getirir. www.onurcoban.com Örneğin; aile, okul yaşamı öncesinde bireylerin ilk eğitim
aldığı yerdir. Tüm gelenek ve ahlaki düşünceleri ilk aileden öğreniriz. Toplum
içinde ne yapılmaması gerektiğini de ilk burada öğreniriz. Bu kavramlar bireyin
ileriki yaşamını doğrudan etkileyecektir. Sisteme katkısı olacak ve bireyleri
bir arda ortak paydada buluşturacak düşünceler, gelenekler ve görenekler bu
sayede nesilden nesile aktarılır.
Fonksiyonalizm,
felsefeden gelen tarihsel bir altyapı ile birlikte sosyolojinin ortaya çıktığı
19. Yüzyılda şekillenmiştir. Emile
Durkheim tarafından ortaya konulan bu kavram daha çok Talcott Parsons (1902-1979) ile tanınır. Ancak ondan önce de
bu konuda çalışma yapanlar vardır.
Sosyolojiyi
bir bilim haline getirmek için çalışan Durkheim’in görüşleri ışığında birçok
antropolog, işlevselciliğin temellerini atmıştır. Bunlardan biri olan Bronislaw Kasper Malinowski (1884-1942)
1.Dünya Savaşı yıllarında bulunduğu Papua Yeni Gine’de ve Trobriand Adalarında toplumların
yapısını inceledi. (ki aslında Polonya asıllı olduğundan savaş zamanı ülkesine
dönemediği için mecburi bir görevdi bu) Adada yaşayan yerlilerin cinsel ve
ahlaki yapısının toplumlarını şekillendirdiğini fark etti. Bir diğer antropolog
Alfred Reginald Radcliffe-Brown
(1881-1955) alan araştırmalarına önem vermişti. Birçok sömürgede toplumları
araştırmıştı. Radcliffe-Brown’a göre toplumsal yapı kişilerden bağımsız ama
kişiler arası ilişkiyle doğrudan ilişkilidir. Bireylerin bir biri ile olan
ilişkileri toplum yapısını oluşturur. Toplum tarafından olumlu karşılanan,
bireylerin birbirleriyle olan davranışları sistemin sürekliliği için önemlidir.
Suçun cezalandırılması veya ortak milli-dini törenler bunlara birer örnektir.
Kişiler topluma girip çıkabilir. Kişilerin değişmesi toplumu etkilemez. Toplum
kişilerden bağımsız bir biçimde devam eder.
Talcott Parsons, özellikle 1950’li yıllarda yaptığı çalışmalarla Fonksiyonalizmi,
gündeme taşımıştır. (ki birçok kaynak onu bu teorinin kurucusu gösterir) Ünlü
sosyolog Max Weber den etkilenen
Parsons’a göre kişilerin rol ve statüleri sistemin devamlılığı için önemlidir.
Örneğin; doktor olmak insanlara yardım etmenin yanında sosyal bir statü de
göstergesidir. Bu statünün korunması toplumsal yapı için önemlidir. Topluma
örnek olacak rollerin belirlenmesi ve nesilden nesile bu rol modellerin
taşınması bireylerin en önemli görevlerinden biridir. Küçük kızlara bebek-erkek
çocuklarına araba alınması hem geçmişimizden öğrendiğimiz bir davranış hem de
sistemin bireylere vermiş olduğu rollü yansıtır. Kişilik, bireye; bireyler de
topluma gerekli olan enerjiyi sağlar. Bu
süreç mükemmel bir denge yaratır. Sistem en alttan en üste kadar birbiriyle
uyum içerisindedir ve bunun bozulması için radikal bir davranış saçmadır.
Parsons’un AGIL Modeli olarak
bilinen Adaptation (Uyum) - Goal Attainment (Hedefe ulaşma)-
Integration (Bütünleşme) – Latency (Model tutma/Koruma)
yaşayan bir şemadır.www.onurcoban.net
Görüldüğü
gibi Fonksiyonalizm anlayışına göre toplumsal sistem uyum ve görevler üzerine
kuruludur. Sistemde bir bütündür. Burada bir bireyin veya kurumun ayrıcalıklı
bir önceliği yoktur. Önemli olan sadece yapmış olduğu görevdir. Komplo
teorilerinde sıklıkla kullanılan ve tüm devletlerin üzerinde bulunan bir “şirket”,
bir birey sistem içerisinde önemsizdir. Sistemin başında kimse olamaz. Sistem
kendi kendini sürdürür. Bireylerdenwww.onurcoban.com tamamen bağımsızdır. Bir kurumun yok olması
durumunda sistem devamlılığı için yerine aynı işlevi yapacak başka bir kurum getirilir
ki, bu olağan üstü durumun olmaması için buna kolay kolay izin verilmez. Burada
izin vermeyen birileri değil sistemin kendisidir. Görüldüğü gibi sanki yaşamın
birebir kendisi gibi ifade edilen bu sistem birçok fonksiyonaliste göre içinde
bulunduğumuz Kapitalist düzenin tam kendisidir.
Sistemde
ki her öğenin bir işlevi olması gerekir. Bu işlev elbette ki olumlu olarak
gösterilir. Fayda ile eş anlamlı kullanılan fonksiyon, faydalıysa işlevseldir
anlayışını da beraberinde getirir ki, bu ABD’nin kuruluş felsefesindeki Pragmatizme göz kırpar. Bu faydalı
işlevler ilk bakışta görülebildiği gibi üstü kapalı bir şekilde de olabilir.
Örneğin aile toplumsal sistemin temelidir. Çocukların hayatta kalmasını
sağladığı gibi egemen ideolojinin de tekrarlanması için bir okul görevi görür.
Medya, izleyicilere haberleri verir. Ancak bunu yaparken kimin iyi kimin kötü
olduğunu da haberi sunuş şekliyle izleyiciye aktarır.
Fonksiyonalizme
gelen eleştiriler sonucu Robert King
Merton (1910-2003) bazı çalışmalarda bulunmuştur. Daha önceki çalışmalarda,
pozitivist bir anlayışla evrensel ve ebedi bir kuram olarak ortaya konulan İşlevselciliği
daha gerçekçi bir dille açıklamıştır. Merton’a göre Toplumun tümü için yararlı
olan bir işlevin doğru olmadığını, sistemde bulunan bir olgunun bir alt grup
için yararlı başka bir alt grup için zararlı olabileceğini belirtmiştir. Aynı
şekilde dünyanın her yerinde geçerli olan bir davranışın veya düşünce
sisteminin olamayacağını belirtmiştir. Bir toplum için yararlı olan bir düşünce
başka bir toplum için yararlı olmayabilir. Ya da bir toplum için vazgeçilmez
olan bir kavram aynı toplum için zamanla yerini başka bir kavrama terk edebilir.
Hiçbir kavram ebedi değildir. İşlevsel olsa bile…
Merton,
Disfonksiyon (dysfunctions) kavramı ile işlevselliğin karşıtı olan kavramların da
sistem için önemli olduğunu belirtmiştir. Sisteme karşı çıkan sokak
gösterileri, muhalif partiler, toplum tarafından dışlanan ve radikal görülen
bireyler aslında sistem için zorunludur. Bu öğeler sayesinde sistem kendini düzeltir
ve daha büyük risklere karşı önlemini alır. Örneğin; bir ideolojik grubun
sistem içerisinde devrim yapmasından çok, sokak gösterileri yapması daha
iyidir. Bu şekilde toplumun içerisinde bulunan öfke azaltılabilir. Zaten sistem
bir süre sonra bu bireyleri kurumsallaştırır
yani sistemin istediği gibi bir öğe haline sokar. (Para-statü-güç ile eski
düşüncelerden vazgeçen bireyler vs)onurcoban.com
Fonksiyonalizme
birçok eleştiri getirilmiştir. En önemli eleştiri sistemin uyum içerisinde
olduğu yanılgısıdır. Bu düşüncede her şey durağan veya en azından çizgisel bir
seyir halindedir. Farklı düşünce ve olaylara toplumda yer yoktur. Oysa
çatışmanın (kavramsal olarak çatışma, şiddet değil) topluma farklıonurcoban görüşler ve
ilerlemeler getireceği ortaya konulan bir olgudur. Farklı düşünceler zarar
değil yarar getirir. Fonksiyonalistlere göre mükemmel uyum durumunda olunması
19 ve 20.yüzyılın egemen ideolojisini de desteklemesine neden olmuştur.
Gerçekten de birçok fonksiyonalist liberal kapitalist sisteme sıkı sıkıya
bağlıdır. Oysa burada “neden” sorusu sorulmaz. Fonksiyonalizm “ne” sorusuna ve
bunun sonuçlarına odaklanmıştır. Sistem için bireylerin önemi, özellikle
başlarda yok sayılmıştır. Oysa toplumun temeli olan bireylerin kendi
varoluşlarının önemi gittikçe artmaktadır.
Fonksiyonalizm,
toplumsal sistemi açıklamak için ortay konulan önemli bir yöntemdir. Günümüzde
birçok kavramının hala güncelliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Ancak kendi
içerisinde tutucu ve ideolojik olarak taraflı bir hale dönüşmüş olması bilimselliği
hakkında ciddi endişeler yaratmaktadır. Yine de sosyoloji içerisinde hala
önemli bir kavramdır.
Yazan: Onur Çoban
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder