Felsefeye bir bakış
12. Bölüm Doğa Filozofları 10
Empedokles
Empedokles
Yazan: Onur Çoban
“Hava, su, ateş, toprak,”
Eski Yunan
düşünürlerinin en önemlilerinden biri olan Empedokles, evrenin temel yapı
taşının yani arkhe’nin tek değil birden fazla olduğunu öne sürerek felsefede
çoğulcu anlayışı getirmesi bakımından önemlidir.
Empedokles’ten (Empedocles) önce evreni açıklamaya çalışan filozoflar arkhe’nin tek bir madde olduğunu
vurgulamışlardı. Onlara göre su veya ateş gibi temel bir öğe evrenin
oluşumundaki en önemli unsurdu. Ardından Elea
Okulu ve özellikle Parmenides ’in
görüşleri “tekliği” yani her şeyin bir olduğu görüşünü önemli hale getirmişti.
Oysa Plüralist ya da Çoğulcu olarak isimlendirilen filozoflar
bu görüşe karşı çıktı. Bunların ilk ve en önemlilerinden biri Empedokles’ti.
Empedokles
yaklaşık m.ö. 490-430 yılları arası yaşamıştır. Sicilya’da bulunan Akragas
antik kentinde doğmuştur. Babası, ülkenin tiranının devrilmesinde önemli bir
rol oynamış bu nedenle de ülkenin yönetimi Empedokles’e sunulmuştur. Ancak
demokrasiye bağlı olduğundan ki bu özelliğiyle eski yunan düşünürleri içinde
sayılı bir isimdir, tahtı kabul etmemiştir. Yine de demokrasi içerisinde kalmak
üzere hayatı boyunca siyaset ile ilgilenmiştir. Önceleri bir bilim adamı daha
sonraları ise olağanüstü güçleri olan bir filozof olarak görülmüş en sonunda da
peygamber hatta Tanrı mertebesiyle taraftar toplamıştır. Ölümü hakkında söylenilen
ünlü yanardağı hikâyesi de bu olağanüstüonurcoban.com güçlerine inanması olarak gösterilir.
Buna göre kendisinin doğaüstü güçleri olduğuna inanan Empedokles, hiç bir şey olmayacağını
düşündüğü için Etna Yanardağına çıkmış ve yanan lavlara doğru kendisini kraterden
içeri atmıştır.
Empedokles bilim
adamı olarak da önemli bir isimdir. Veba salgınlarını önlemek için
bataklıkların kurutulması gerektiğini vurgulamış, yoğun rüzgârların
durdurulması için çalışmalar yapmıştır. Bitkilerin de cinsiyeti olduğunu ortaya
koymuş, merkezkaç kuvvetini vurgulamıştır. Dönen bir kovadan su dökülmemesi ve
bir havuzun içine batırılan bardağın içinde hava boşluğu kalmasını
incelemiştir.
Empedokles
aynı zamanda iyi bir hekimdir. Sicilya tıp okulunu kurmuş bu okul ünlü Hipokrat’ın
Kos Okuluyla aynı seviyede bir gelişme göstermiştir. Kendisinin tıp alanındaki
başarıları zamanla onun büyücülük gücü olduğu inancına sebep olmuştur.
Gerçekten de artık tedavi edilemez denilen kişileri iyileştirmiş, solunumu
durmuş kişileri yeniden hayata döndürmüştür. Ünlü sofist Gorgias’ın da
belirttiği üzere Empedokles çeşitli büyü iksirleriyle de uğraşmaktaydı.
Günümüzde dahi bu tarz olayların olağanüstü görülebildiğine bakacak olursak, 2500
yıl önce bu tarz olayların büyücülükle ilişkilendirilmesini daha rahat
anlayabiliriz.
Empedokles’te,
zamanla hem bilim hem de tıp alanındaki doğaüstü başarısını peygamberlik hatta
Tanrılık olarak görecekti. Felsefesinin de ciddi bir taraftar bulmasının
etkisiyle bu durum ölümüne dek devam etti. Dini anlamda etkilenmiş olduğu
Pisagor / Pythagoras’ın da bunda etkisi olduğu düşünülebilir.
Empedokles eserlerini Parmenides gibi şiir
formatında yazmıştır. Kendisine hayran olan Romalı Lucretius kendisinden
yaklaşık 600 yıl sonra bu üslubu benimseyecektir. Empedokles çok sayıda eser
verse de elimize sadece fragmanlar şeklinde kalan iki eseri mevcuttur. Doğa Üzerine ve Arınmalar adını taşıyan bu eserler ve daha sonra gelen filozofların
yazdıkları sayesinde Empedokles’in fikirleri günümüze kadar ulaşmıştır.
Empedokles’in felsefesi
Parmenides’ten hem etkilenmiş hem de ona karşı çıkmıştır. Empedokles,
Parmenides’in ortaya koyduğu, varlığın yoktan var olamayacağı ve vardan yok
olamayacağı görüşüne katılıyordur. Ona göre varlık ezeli ve ebedidir. Hiçlikten
bir varlığın oluşması imkânsızdır. Ancak bir değişim ve hareket vardır. İşte bu
noktada Parmenides’ten ayrılır. Parmenides her şeyin bir olduğunu vurgulamakta
ve değişime karşı çıkmaktaydı. Oysa Empedokles’e göre evrende asla yaratılmamış
ve asla yok olmayacak olan 4 tane kök madde vardır. Bu maddeler; hava, ateş, su
ve topraktır. Parmenides’in belirttiği gibi bunlar asla yok olamazlar. Ancak
birleşip ayrılabilirler. Bu maddelerin farklı oranlarda bir araya gelmesi ile
farklı maddeler oluşabilir. Bu oluşan maddeler, çözülerek yok olabilir. Ancak
özünde kök maddeler asla yok olmazlar. www.onurcoban.com
Görüleceği
üzere Empedokles, Parmenides’in genel felsefesini sadece bu temel maddeler için
savunmuştur. Oysa geri kalan her şey bir hareket bir birleşim sonucu değişime
uğramaktadır. İnsan, hayvan, doğa her şey bu 4 temel maddenin çeşitli oranlarla
bir araya gelmesi sonucu oluşmuştur. Şaşırtıcıdır ki günümüzde bu görüşe çok
uzak değiliz. Bu dört temel maddenin aslında kök madde olmadığını biliyoruz.
Zira toprağın içinde binlerce farklı unsurun olduğu gibi suyun da 2 farklı
atomdan oluşması buna örnektir. Ancak su örneğindeki gibi, temel bir madde yani
atomların birleşmesiyle evrendeki maddelerin oluştuğunu biliyoruz. Bu atomlar,
Empedokles’in belirttiğini gibi, çeşitli oranlarda birleşmesi farklı maddelere
neden olmaktadır. Daha sonraki birçok filozof bu sonuca daha çok yaklaşsa da bu
teoriyi ilk ortaya atanlardan olması bakımından Empedokles önemli bir isimdir.
4 temel öğe
anlayışı özellikle Aristoteles tarafından daha da geliştirilecek ve tüm ortaçağ
boyunca hatta modern çağa kadar baskın görüş olacaktır. Günümüzde bile popüler
kültürde kendisine hala yer bulan bir unsurdur.www.onurcoban.com
Parmenides’in
görüşlerinden etkilenen Empedokles bu dört temel öğenin neden hareket ettiğini
açıklamak zorunda hissetmiştir. İşte burada yine temel unsurlardan olan Sevgi
ve Nefret (çatışma) fikrini ortaya koydu. Bu ebedi iki kuvvet, 4 temel maddeyi
hareket ettiriyor ve onu çeşitli oranlarda diğer maddelerle birleştirip
ayırıyordu. Bu noktada Empedokles’in görüşleri bilimden biraz uzaklaşır. Ona
göre bu temel köklerin tam bir arada olması sevginin evrende baskın olmasıyla
olur. Zamanla nefret / çatışma baskın gelmeye başlar ve kök maddeler ayrışır.
En onunda nefretin tam baskın halindeonurcoban maddeler birbirinden tamamen ayrılmıştır.
En sonunda yeniden sevginin baskın olduğu evreye doğru yeni bir döngü başlar.
Bu hareket sürekli tekrarlanır. Sevgi ve Nefret metafizik öğeler içerse de
Empedokles’in yaşadığı dönemde madde ve madde dışı ayrımı tam olarak yoktur. Bu
nedenle bu kuvvetleri aslında birer madde olarak görmekteydi.
Empedokles’in
evrim ve doğal seçilim teorisi olması önemlidir. Temel hatlarıyla günümüz
anlayışına benzer. Ona göre de canlılar zamanla değişir, evrimleşir. Doğaya en
uyumlu olan yani hayatta kalan, neslinin devamını sağlar. Bunu başaramayanlar
ise yok olur. Ancak başlangıçtaki durumu daha olağanüstü bir şekilde hayal
eder. Ona göre evrenin başlangıcında her şey karışık ve sayısız bir çeşitlilik
içindeydi. İki başa sahip vücutlar, üç göze sahip yüzler, elsiz kollar, tek
bacaklı canlılar vardı. Bu canlılar hayatlarını sürdüremedi sadece bugün görmüş
olduğumuz canlı çeşitleri hayatta kalıp günümüze kadar ulaştı. Bu noktada Yunan
Mitolojisinde var olan öküz başlı insan veya insan başlı atlar gibi yaratıkları
da açıkladığı varsayılabilir.
Daha önce
belirtildiği gibi zamanına göre çok başarılı bir hekim ve bilim adamı olması
ayrıca Pythagorasçılık ve Orpheus öğretisinin etkisiyle çevresi gibi kendisi de
doğaüstü güçleri olduğuna inandırır. Kesin olup olmadığı bilinmemekle birlikte
Etna Yanardağından aşağıya kendisini bıraktığında lavların ona bir şey yapamayacağını
düşünüyordu. Elbette günümüzde atlayabileceği bir noktaya bile gelmesinin fizikken
çok zor olduğunu bilsek de, bu efsane günümüze kadar ulaştı.
Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-
Onur Çoban
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder