Anaksagoras

Felsefeye bir bakış

13. Bölüm Doğa Filozofları 11
  
Anaksagoras

Yazan: Onur Çoban


“ Nous dışında her şeyde, her şeyden bir parça vardır.”

Çoğulcu / Plüralist filozoflardan olan Anaksagoras, öncülü Empedokles gibi her şeyin tek olduğunu vurgulayan Parmenides ’in hem etkisinde kalmış hem de ona karşı çıkan bir felsefe geliştirmiştir.



Empedokles’te anlatıldığı gibi çoğulcu filozoflar tek bir arkhe olamayacağını düşünüyorlardı. Onlara göre Parmenides ‘in varlık kuramı kısmen doğruydu. Yani “hiç bir şey vardan yok olamaz, yoktan var olamaz…” Parmenides her şeyin bölünemez ve tek olduğunu savunuyordu. Bu nedenle evrendeki tüm maddeler ebedi ve ezeliydi. Oysa çoğulcu filozoflar bu kuralın sadece maddenin temel yapı taşı yani kökü için geçerli olduğunu savunuyorlardı. Empedokles 4 temel kök maddesi olan; hava, ateş, su ve toprak’ın birleşip ayrışarak evrendeki tüm maddeleri oluşturduğunu söylüyordu. Anaksagoras da bu fikre katılıyordu ancak bu temel maddelerin dört tane değil sonsuz sayıda olduğunu belirterek…

Anaksagoras aslında en büyük filozofların arasında gösterilmez. Ancak onun tarihsel önemi ve kendisinden sonra gelen filozofları etkilemesi bakımından çok önemlidir. Yaklaşıkonurcoban olarak i.ö. 500 – i.ö. 428 yılları arasında yaşadığı kabul edilir. Bugün Urla’nın yakınında bulunan antik Klazomenai şehrinde doğmuştur. Ancak yerleşmek üzere gittiği Atina’da hayatının büyük bir bölümünü geçirmiştir. Varlıklı bir aileden geldiği bilinen Anaksagoras neredeyse tüm servetini bilim ve felsefe çalışmaları için harcamıştır. Bu yıllarda kültür ve sanat konularında büyük bir yükselişe geçen Atina, antik dünyanın merkezi konumuna gelmeye başlamıştı. Ancak felsefe konusunda aynı durum yaşanmamaktaydı. Halkı büyük oranda tutucu ve çok Tanrılı dine sıkı sıkıya bağlı olan Atina’ya daha önce birçok filozof uğramıştı. Ancak buraya yerleşmek amacıyla gelen ilk yabancı filozofun Anaksagoras olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle ona, “Atina’ya felsefeyi getiren kişi” denir.


Atina’nın bu yükseliş döneminde yaşayan Perikles, Atina’nın yöneticisi durumundaydı. Bu yaşanılan altın çağda sanat ve felsefe gibi birçok konuyu Perikles desteklemişti. Anaksagoras’ın da koruyuculuğunu ve destekçiliği yapan Perikles, ondan da felsefe anlamında danışman gibi faydalanmıştı. Bu ayrıcalık sayesinde Anaksagoras hem bilimsel hem de felsefi çalışmalarına rahatça yönelebilmişti. Oysa bu iki konuda Atina halkının tepkisini çekmekteydi. Örneğin, Dünya’ya düşen bir göktaşını inceleyen Anaksagoras, Güneş ve Ay’ın benzer yapıda olduğunu, onların aslında kızgın bir taştan oluştuğunu belirtmesi, gök cisimlerine Tanrısal bir statü koyan Atinalıların hoşuna gitmemişti. Perikles gibi ünlü tragedya yazarı Euripides’in de dostu olan Anaksagoras baskıların artması üzerine mahkemeye verildi. Dinsizlikle suçlanan Anaksagoras, Perikles’in sayesinde Atina’dan uzaklaşabildi. Eğer bu himaye gücü olmasaydı ileride yaşanacak olan Sokrates’in idamına benzer bir olayın olması kaçınılmazdı.

Atina’dan sonra Çanakkale Lapseki’ye giderek burada bir okul kuran Anaksagoras, yeni ülkesinde saygın bir yaşam sürmüştür. Vasiyeti üzerine ölümünden sonra ölüm günü öğrenciler için bir tatil günü olarak her yıl kutlanmıştır.

Düzyazı ile kaleme aldığı eserlerinin çoğu ne yazık ki kaybolmuştur. Elimize ulaşanlar ise bir başka tesadüfi bir olay kaynaklıdır. İ.S.5. yüzyılda yaşayan Kilikyalı Simplicius, kendi eseri içi çalışmalar yapmak üzere Anaksagoras’ın bir eserini muhafaza etmiştir. Bu sayede o korunan eserin bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Buradan anlaşılacağı üzere yaklaşık 1000 yıl boyunca Anaksagoras’ın eserleri temin edilebilir bir durumdaydı.

Anaksagoras, daha önce belirtildiği gibi Parmenides ‘in varlık kuramına inanıyor ancak her şeyin tek olduğu görüşüne karşı çıkıyordu. Empedokles gibi o da temel kök maddelerin asla yok olamayacağını ve hiçbir zaman yaratılmadığını belirtiyordu. Ancak ona göre hava, su, ateş ve toprak bile temel kök madde değildi. Bu maddelerin sayısı sonsuzdu.

Anaksagoras’a göre evrende gördüğümüz her şey daha küçük parçalara ayrılabilir. Ancak bunun bir sonu yoktur. Yani en küçük en temel maddeye ulaşmak fizikken imkansızdır. Çünkü ne kadar maddeyi parçalarsak parçalayalım bir alt boyutu daima olacaktır. Sonsuza kadar küçülen sayıca sonsuz olan bu madde parçalarına tohum ya da spermata / homeomeri adını vermişti. Bu görüş atomların bulunmasından sonra oldukça eleştirilmiş olmalıdır. Çünkü evrenin temel maddesinin atomlar olduğu ortaya çıkmıştır. Oysa günümüzde atom altı parçacıkların da olduğunu biliyoruz. Bu atom altı parçacıkların son mu yoksa onlardan da küçük bir madde var mı sorusu Anaksagoras’ı hatırlatır.

Anaksagoras her maddenin içinde diğer maddelerin bir parçası olduğunu düşünüyordu. Ona göre sonsuza kadar bölünebilen maddeyi hangi aşamada durursak duralım aynı özellikleri gösterecekti. Yani hiçbir zaman saf değil bir karışım halindeydi. Ancakonurcoban.com tekçi filozofların aksine bu parçaların yani spermata / homeomeri lerin aynı olduğunu da söylemiyordu. Anaksagoras’a göre “Her şeyde her şeyden bir parça vardır” yani bir saç telinde bir et, bir ette bir kemik, bir taşta bir ağaç parçası bulunur. Peki, bu her şeyi tek ve aynı yapmaz mı? Anaksagoras bunu şöyle açıklar. Eğer bir et parçasının karışımında daha fazla et ve daha az geri kalan her şey varsa, onu et olarak adlandırırız. Evet, belki tek fark karışım oranıdır. Ancak görme, tatma gibi duyularımız bu karışımı ayırt edemez. Biz onu et olarak görürüz. Aynı şekilde bir kalemde bir taşın parçası vardır. Ancak daha fazla kalem karışımı olduğundan biz ona kalem deriz.

Anaksagoras’ın bu görüşü düşündürücüdür. Her şeyin içinde her şey az da olsa var mıdır? Basit ve genel bir düşünceyle bir bakalım. Örneğin Karbon atomu hem hayvan hem de bitkilerde bulunur. Tüm canlı türlerinde bulunan karbon aynı zamanda kömür ve karbondioksit olarak doğada da bulunur. Elbette tüm bu varlıkların tek temeli karbon değildir. Ama hepimizde de bu madde vardır.www.onurcoban.com



Anaksagoras büyük ihtimalle deriden saçın çıkması, topraktan bitkinin filizlenmesini görerek bu tarz bir “her şeyde her şeyden” var olan bir sistem geliştirmişti. Ancak bu sistemin bir açığı bulunmaktaydı. Doğada her madde bir karışım içerindeyse bu karışım nasıl olmuştu? Yani bir toprağı sudan ayıran karışım neden gerçekleşmişti? Benzer bir problem yaşayan Empedokles bunu yine ebedi ve ezeli olan Sevgi ve Nefret kuvvetleriyle çözmüştü. Ona göre bu iki kuvvet sürekli 4 temel maddeyi karıştırmakta ve ayırmaktaydı. Bu sayede diğer maddeler oluşmaktaydı. Anaksagoras dawww.onurcoban.com benzer bir kuvvet düşündü. Ancak ona göre bu kuvvet tekti. Ona “Nous” adını verdi. Akıl veya Zihin olarak da isimlendirebileceğimiz Nous, felsefenin önemli kavramlarından biridir. Daha sonraki dönemde daha da geliştirilecek olan bu kavramı ilk kez Anaksagoras ortaya atar. Evrende bulunan her şeyin en safı olan Nous, geri kalan her şey gibi bir karışım değildir. Diğer her şeyde bulunan unsurlar Nous’da yer almaz. Çünkü onlardan biri Nous’un içinde olsaydı diğer maddeler gibi olur ve onlara karışması gerekirdi. Oysa Nous bir düzenleyicidir. O tüm maddelerin bilgisine ve kudretine sahiptir. Tüm bu karışım hareketinin kontrolcüsü ve sebebidir. Evrenin başında her şey bir kaos halindedir. Nous ise bir ayrışma yaşatarak karışımı dengelemiş ve maddeler ortaya çıkmıştır. Bunun sonuncunda taş, hava, su ve dünya ortaya var olmuştur .Nous her şeyin fail nedenidir. Bu üstün zihin üstün varlık anlayışı daha sonra birçok düşünce hatta Tanrı anlayışında görebileceğimiz bir kavram olması bakımından önemlidir.

Nous, bu kadar önemli olmasına rağmen hem Platon hem de Aristoteles, Anaksagoras’ı eleştirir. Onlar bu kavramı ortaya koyduğu için onu takdir ederler. Ancak onlara göre Anaksagoras sadece kavramı oraya koymuş Nous’un tam olarak neden ve nasıl işlediğini açıklamamıştır. Anaksagoras, Nous’yu geri kalan maddelerden ayrı bir yere koysa da onu maddeden tam olarak ayırmaz- veya ayırmadığı düşünülmektedir. Bu açıdan Empedokles’in Sevgi ve Nefret kuvvetleriyle örtüşür.

Felsefeyi Atina’ya getiren Anaksagoras, Sokrates ve onun döneminin oluşmasına da yardımcı olmuştur. Ay’ın Güneş’in ışığını yansıttığını ortaya koyması gibi bilim alanında da başarıları olan Filozof, sonsuz spermata ve Zihin/ Nous kavramlarını kullanması bakımından önemlidir.


Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban

.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...