Aristoteles

Felsefeye bir bakış

20. Bölüm Aristoteles

Yazan: Onur Çoban

“Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler.”

        Felsefe, bilim, sanat ve daha nicesi… Tüm zamanların en önemli filozoflarından Platon’un öğrencisi… Tarihin en güçlü hükümdarlarından Büyük İskender’in hocası… İslam Felsefecilerin “İlk Öğretmeni”… Batı dünyasının düşünceleri tartışılmayacak boyutta gördüğü kişi… Hocası Platon gibi tüm düşünce dünyasına şekil vermiş olan Aristoteles…

 

            M.Ö 384-322 yıllarında yaşayan Aristoteles, onlarca farklı alanda görüşlerini ortaya koyarak hem felsefenin hem de bilimin gelişmesine yardımcı olmuştur. Sadece kendi görüşlerini değil kendinden önceki bilgileri de bir araya getirmesi bakımında ilk felsefe tarihçisi hatta ilk bilim tarihçisi olarak da görülebilir. Ayrıca o zamanda bulunan tüm anayasaları bir araya toplayarak bunları incelemiş, çok sayıda haritayı toplayarak bir harita koleksiyonu oluşturmuştur. Öğrencisi Büyük İskender, o zaman bilinen tüm ülkeleri fethetmiş, her gittiği yerden yeni bitki ve hayvan örneklerini Aristoteles’e göndermiştir. Bu açıdan ilk doğa müzesine de sahip olduğu söylenebilir. Neredeyse bulabildiği her türlü bilgiye ulaşmaya çalışmış, bunlar üzerinde ortaya konan eski eserleri toplamış ve kendi görüşleriyle birlikte bunları kitaplaştırmıştır. Bu çapta bir bilim/felsefe insanı tarihte pek rastlanmamıştır.

 


            Aristoteles, Stageira kentinde doğmuştu. Babası Nikomakhos, Makedonya Kralı 2. Amyntas’ın doktoru ve dostuydu. Sağlıkçı bir aileden gelen Aristoteles, 17 yaşında Atina’ya gitti. Burada o zamanın en büyük okulu olan Akademia’ya (Akademi) girerek Platon’un öğrencisi oldu. Platon, Aristoteles’ten çok etkilendi ve onu hep ön planda tuttu. Aristoteles de bu akademide önce öğrenci, ardından da yıllarca öğretmenlik yaptı. Akademide, uzman olduğu retorik derslerini 20 yıl boyunca veren Aristoteles, zamanla kendi felsefi düşünce sistemini oluşturdu. Zamanla Platon’un düşüncelerinden ayrılsa da, her zaman onun ekolünden geldiğini de kabul etti. Ancak Platon’un ölümü ile birlikte Akademinin yönetimi Platon’un isteğiyle yeğeni Speusippos’a geçmesi üzerine buradan ayrıldı. Eski arkadaşı ve Assos’un tiranı Hermeias’ın daveti üzerine burada 3 yıl kalarak yeğeni veya evlatlığı olduğu düşünülen Pythias ile evlendi. Ancak Hermeias’ın ölmesi üzerine yine dostu olan Teophrastos’un daveti üzerine Midilli Adasına 3 yıllığına gitti. Ardından Makedonya tahtına geçen çocukluk arkadaşı 2. Philip, oğlu İskender’i eğitmesi için sarayına davet etti.

 


            Büyük İskender adıyla tarihe geçecek olan genç prensi yıllarca eğitmesine rağmen, İskender ile Aristoteles’in düşüncelerinin çok örtüşmediğini biliyoruz. En güzel örnek; Aristoteles her zaman şehir devletlerini savunurken; İskender, hem Yunan hem de doğuluların bir arada yaşadığı çok uluslu büyük bir imparatorluk hayali kurmuştur. Ancak ne olursa olsun İskender hocasıyla olan ilgisini hiç kaybetmez. Onun çalışmaları için yeni bulunan tüm canlı cansız örnekleri ona gönderir. Hatta ileride İskender’in erken ölümü ile Aristoteles hiç olmadığı kadar düşman kazanır.

 

            Büyük İskender tahta geçince Aristoteles Atina’ya döner ve burada kendi okulu olan Lykeion’u yani Lise’yi kurar. Platon’un Akademia’sını günümüzde Akademi olarak, Lykeion’u ise Lise olarak eğitim terminolojisinde hala kullanıyoruz… Aristoteles, Lise’de on yıldan fazla bir süre dersler verir. Okul dönemin en önemli eğitim yerlerinden birionurcoban halin gelse de ne yazık ki Akademi gibi yüzyıllar boyunca felsefenin baskın noktası olmaz. Yine de her zaman bilinen bir okul olur. Aristoteles’in açık havada yürüyerek öğrencilerine ders anlattığı efsanesi sürekli tekrarlansa da buna karşı itirazlar da vardır. Yine de ne olursa olsun Liseli düşünürlere yürüyenler yani Peripatetisyen / Meşşaiyyun ismi verilir.

 

            Ancak Büyük İskender’in ölümü ile Atinalılar eski tiranlarına duyduğu öfkeyle Aristoteles’e saldırırlar. Aynı Anaksagoras, Protagoras ve hocasının hocası Sokrates’e olduğu gibi dinsizlikle suçlanmak istenir. Durumu fark eden Aristoteles, Sokrates’in sonu gibi bir sona yaklaştığını anlar. Kendi ifadesi ile “Felsefeye karşı ikinci bir suç işlenmesine meydan vermemek” için Atina’yı terk eder. Khalkis’e giden Aristoteles kısa süre sonra hayatını kaybeder.

 

            Aristoteles, kendinden önceki filozoflara göre daha “akademik” bir düşünürdür. Her zaman bilimsel metotlar kullanmak, görüşlerini ortaya koymadan önce onları iyi analiz etmek ister.onurcoban.com Bu detaylı yaklaşım modern çağda tekrarlanacak bir bakış açısıdır. Zaten birçok bilim dalı yüzyıllarca onun yaklaşımıyla ilerlemiştir. Bu zaman zaman gelişim için iyi olsa da zaman zaman da görüşleri tabu haline gelecek ve gelişimin önündeki en büyük engel olacaktır.

 

            Aristoteles, oldukça üretken bir yazardı. Hocası gibi o da hemen hemen her konu hakkında görüşlerini dile getirmiş ve bunları tutarlı bir sistem üzerine oturtmuştur. Bu nedenle hem Platon hem de Aristoteles “Sistem Filozofları” olarak da bilinir. Anlatılanlara göre Aristoteles’in eşsiz bir yazım dili vardı. Eserleri oldukça edebi ve sürükleyiciydi. Hatta ünlü Cicero onun bu özelliğine vurgular yapar. Ancak bu eserlerin hiç biri günümüze ulaşmamıştır. Aristoteles’in elimizdeki eserlerine bakıldığında bu durum ilginç bir hal alır. Bizim ulaşabildiğimiz eserleri daha çok ders notları için hazırlanmış, kendisi veya öğrencileri tarafından not edilmiş ve muhtemelen Aristoteles tarafından son kontroller yapılarak yayınlanmış bir nevi ders kitaplarıdır. Zaman zaman oldukça teknik olabilen bu eserler her ne kadar felsefe tarihinin en önemli eserlerinden olsalar da muhtemelen Aristoteles en kötü eserleridir. Bu “kötü” ve “sıkıcı” kitapların bile düşünce tarihimizdeki önemine bakarsak kaybolan eserleri heyecan yaratmaktadır.

 

            Aristoteles’in Fizik’i günümüzde de aynı isimli bilimin habercisidir. Fizik’te doğayı incelemiştir. Ayrıca bu kitabın ilk bölümünde kendisinden önceki Parmenides, Empedokles, Anaksagoras, Demokritos gibi isimlerin felsefelerini incelemiştir. Bu kısım felsefe tarihinin bilinmesi için en güzel kaynaklardan biridir. Aynı şekilde bir diğer kitabı Metafizik’in ilk bölümünde (Büyük Alpha) kendinden önceki Filozofların düşüncelerini aktarır. Aristoteles bu açıdan ilk felsefe tarihçisi olarak bilinir.  Metafizik’te Aristoteles, onun tabiriyle “ilk felsefeyi” inceler. Günümüzde, metafizik kavramı bu kitabın isminden gelse de aslında Aristoteles, bu kitaba hiçbir zaman Metafizik dememiştir. Ona bu ismi veren Lise’nin 12. Başkanı Rodoslu Andronikos’tur. Belki de, Aristoteles’in eserlerini toparlayarak onları bir araya getiren Andronikos sayesinden bu eserlere ulaşabiliyoruz. Andronikos, bu eserleri sıralarken “İlk Felsefeyi” inceleyen kitapları, Fizik kitabından sonraya koymuştu. Bu kitaba da Fizik’ten sonraki kitap, Fizik ötesi adını vermek istemişti. Yani yunanca Metafizik… Ancak bu isimlendirme sadece kitabın ismi olarak kalmadı. İçerdiği konulara da metafizik ismi verildi.  Kitabın her bir bölümü bir Yunan harfi ile isimlendirilmektedir. Yüzyıllar sonra Farabi gibi düşünürler bu kitaba “Harfler” kitabı diyecek ve bu ismin geçtiği şerhler yazacaklardır.www.onurcoban.com

           

            Aristoteles daha önce belirttiğimiz gibi felsefe sorunlarına bilimsel bir yaklaşımla yanaşır. Kendinden önceki ve kendinden sonraki birçok filozofun aksine, sorunların kendince çözümlerini ortaya hemen koymaz. Önce sorunun ne olduğunu anlamaya çalışır. Gerekirse sorunun sınıflandırmasını yapar, onu kelimelerine ayırır ve ne olduğunu bulmaya çalışır. Sorunu bilimsel olarak açıkladıktan sonra kendinden önce bu soruna ne tür cevaplar verildiğini inceler. Olumlu ve olumsuz cevapları bulur ve kendi eleştirilerini sunar. En sonunda da tüm bu veriler ışığında kendi çözümünü ortaya koyar. Bu yaklaşım modern insan için uzak bir düşünce değildir. Günümüzde de bilimsel incelemeler bu şekilde yapılır. Bu yöntemin temelinde Aristoteles’in bulunduğu pek ala söylenebilir. Hatta günümüzde yazılan tezlerin bile yazılırken ilerleyiş metodu Aristoteles’in birçok eserinin aslında birer kopyasıdır.www.onurcoban.com

 

            Aristoteles’in bu sınıflandırma yöntemini, her ne kadar geliştirsek de, bilimlerde özellikle de biyolojide hala kullanıyoruz. Örneğin, Aristoteles varlıkları canlı-cansız, cansızları bitki-hayvan-insan şeklinde ayırarak ilerler. Bilimleri de aynı şekilde konularına göre sınıflandırır. Ona göre, hareketsiz olan, var olup yok olmayan ancak bağımsız bir varlığa sahip olmayanları inceleyen bilim Matematiktir. Bağımsız bir varlığa sahip ama hareket edip var olup yok olan şeyleri Fizik inceler. Bağımsız varlığı olan ancak hareket etmeyen, var olup yok olmayan şeyleri ise Metafizik inceler. Platon için en önemli bilim matematikken, Aristoteles için ilk felsefe yani Metafiziktir. Ancak burada bir nokta üzerinde duralım. Günümüzde, günlük yaşamda metafizik konular görece daha soyut ve daha değersiz olarak görülür. Aristoteles ve felsefede ise metafizik daha tutarlı yaklaşımları benimser. Bu yanlış anlama sonucu sanki Aristoteles’in daha “idealizmi” temsil eden bir filozof olarak düşünmemek gerekir. Felsefe tarihinde iki ana akım olan idealizm ve materyalizm, Platon ve Aristoteles zamanında beri birbiriyle mücadele eden iki görüştür. Platon kuşkusuz İdealizmin en büyük isimlerinden biridir. Aristoteles için belki materyalist ifadesini tam olarak kuramasak da bu akıma yön verdiği muhakkaktır. Bu iki filozof düşünce tarihi boyunca deneyci-akılcı hatta sağ-sol gibi birçok akıma öncülük etmiştir. Platon ve Aristoteles’in bu görüşleri ünlü “Atina Okulu” freskinde, birinin eliyle yukarıya yani soyuta, dünya dışına; diğerinin ise yere, yani doğaya bu dünyaya öncelik vermesi sembolize edilmiştir.

 


            Aristoteles özellikle mantık bilimine büyük önem vermekteydi. Mantık onun için tüm bilimlerde doğru düşünmek için bir zorunluktu. Doğru düşünme ve doğru akıl yürütme yapabilmek için mantık sanatının iyi bilinmesi gerekirdi. Ancak günümüzde Aristoteles Mantığı onun en çok eleştirilen çalışması olmaktadır. Çünkü İslam Filozofları aracılığıyla Ortaçağda Hristiyan kültürü ile tanışan Aristoteles Mantığı, yüzlerce yıl bir tabu haline gelmiştir. Tüm bilimlerde Aristoteles etkisi olsa da zamanla bilimler onu aşmıştır. Oysa Mantıkta Aristoteles’in görüşleri değişmez ebedi kurallar olarak görülmüştür. Bu da Mantık biliminde ilerlemenin önüne geçmiştir. Modern zamanlarda Mantığın yeniden tartışılmaya başlanmasıyla Aristoteles Mantığı yok sayılması gereken bir şey olarak görülmüştür. Oysa bu konuda suç Aristoteles’in değil ondan sonra gelenlerindir.

 

            Aristoteles Mantığı kıyaslar üzerine kurulmuştur. Belirli öncüllerin belirli bir sonuca ulaştırması beklenir. Örneğin;

 

            -Bütün insanlar ölümlüdür.

            -Sokrates bir insandır.

           - O zaman Sokrates ölümlüdür.

 

             Elbette bu kıyas oldukça genellemeler içerir. Doğru bilgiye ulaşmak için kullanılsa da, önermelerin hatalı olması durumunda bizi hatalı sonuca da ulaştırabilir. Örneğin çok kullanılan; “hayat acıdır, biber de acıdır. O halde hayat biberdir gibi…” Bu nedenle bahsedilen öncüllerin doğru olması gerekir. Aksi durumda bizi farklı noktalara götürür. Aristoteles, dil kaynaklı bu yanıltmacaların yani safsataların farkındaydı. O, bu yanlışa düşülmemesi gerektiğini de vurgular. Örneğin, “kanatlarımızı kaybetmediğimizden eminiz. O zaman kanatlarımız vardır” gibi bir öneme yapısal olarak doğru olsa da sonuç olarak hatalıdır.

 

            Aristoteles, mantık ile ilgili çok sayıda kitap yazmıştır. Çoğunluğu da günlük okuyucu için oldukça tekniktir. Daha sonrada alet, araç anlamına gelen Organon ismi verilen bu kitaplar, Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller’den oluşur. Bu kitaplardan Kategorilerde Aristoteles bir şeyi anlamak için 10 kategorinin olduğunu belirtir. Bunlar Töz, nicelik, nitelik, bağıntı, yer, zaman, iyelik (sahiplik), durum, etkinlik ve edilginlik.

 

Örneğin, dün sınıfta otururken yazı yazan 1.70 boyunda esmer, diğer insanlardan zayıf birini izlediğimizi düşünelim. İnsan, tözdür. Yani asıl olan, kendisinden başka bir şeye ihtiyaç olmayan... İnsanın boyunun 1.71 olması niceliği yani sayılabilir bir özelliği, esmer olması niteliği yani ölçülebilir olmayan özelliğidir. Bu insanın diğer insanlardan zayıf olması bağıntı, okulda olması yer, dün okulda olması zaman, oturuyor olması durumu gösterir. Bu kişin şapka takması sahiplik/iyelik, yazı yazması etkinlik bizim tarafımızdan izlenmesi ise edilginliktir.

 

            Aristoteles buonurcoban.com kavramları kullanarak hakkında konuşulacak konunun tam olarak kavranmasını amaçlamıştı. Aristoteles dilsel süreçleri de içeren oldukça teknik ve detaylı bir konu olarak mantığı irdeledi.

 

            Aristoteles felsefesinin en önemli yanı metafizik felsefesidir. Aristoteles, her ne kadar hocasına çok şey borçlu olsa da onun idealar anlayışına karşı çıkar. Buna rağmen her zaman “Biz Platoncular” diyerek onun izinden geldiğini de vurgular. Hatırlanacağı gibi Platon, ikili bir dünya anlayışını savunuyordu. Ona göre bir “şeyin” kusursuz ve mükemmel olması gerekliydi. Ancak dünyamızda her kavram ve her şey kusurludur. O halde mükemmel kavramlar, başka bir dünyada idealar dünyasında vardır. Güzellik, ağaç, insan, dostluk gibi bildiğimiz tüm kavram ve nesneler aslında birer idea gölgesidir. Aristoteles de dünyada gördüğümüz her şeyin mükemmel olmadığını kabul eder. Ancak ona göre bu mükemmelliğin başka bir dünyada olması gerektiğini gösteren bir şey yoktur. Varsa bile bunu zaten bilemeyiz. Ona göre düşünülmesi gereken her şey kavrayabildiğimiz bu dünyadadır. Yine de Platoncu çizgiden aldığı görüşle salt maddeci bir düşünce değil kısmen ikili bir bakış açısına da sahiptir. Metafizik’te; “Genel olarak yalnızca duyulur olanlar olsaydı, canlılar olmadığında hiçbiri var olamazdı; nitekim duyumsama söz konusu olamazdı” der. (1010b30)

 


            Aristoteles’e göre bir ev, bir ağaç, bir heykel gerçekten vardır. Ayrıca bu varlıkların birer maddesi vardır. Bu madde olmadan o nesne olamaz. Örneğin, bir mermer heykel düşünelim. Eğer bu mermer olmasa heykelde olmazdı. Ancak Aristoteles şunu söyler; işlenmemiş sadece düz bir mermer, asla bir mermer heykel değildir. Onu heykel yapan bir şey daha vardır. Bu şekil veya onun tabiriyle form’dur.

 

            Daha detaylı bir örnek verirsek... Örneğin bir arsa üstünde bir ev düşünelim. İçinde eşyaları olan, boyalı klasik bir ev... Bu ne diye sorduğumuzda ona “ev” cevabını veririz. Peki, aynı arsa üstünde olacak şekilde, evi parçalarına ayıralım. Tuğlalarını, tahtalarını üst üste koyalım, Boyalarını varillere dolduralım. Eşyaları parçalayarak üstü üste yığalım. Bu eşya yığını nedir? Daha doğrusu aynı ev midir? Buna hayır cevabı veririz. Oysa madde aynı madde… Maddelerin bulunduğu mekan aynı mekan. Hiçbir farklı durum, eklenti çıkarma yok. Neden buna ev demiyoruz da önceki haline ev diyoruz? Çünkü evi ev yapan sadece madde değildir. Onun doğru ve ölçülü bir biçimde bir araya gelmesi gereklidir. Yani onu ev yapan hem madde hem de formdur.

 

            Aristoteles, formu her şeyde arar. İnsan da, hem madde hem formdan oluşur. Nasıl bizim maddemiz olan hücreler olmadan insan olamayacaksak sadece kol, bacak, organlarımızın üst üste durduğu halimiz de insan olmayacaktır. Ancak form sadece bir şekil de değildir. Aristoteles’e göre asıl felsefin konusu olan şeydir.

 

            Aristoteles her şeyin madde ve formu olduğunu belirtmekle birlikte sadece tek bir şeyin salt formdan ibaret olduğunu belirtir. Bu Tanrıdır. Tanrı kusursuz olmak zorunda olduğundan madde içeremez. Öyle olsaydı kendisiyle çelişirdi. Tanrı öncesiz ve sonrasızdır. Hiçbir şekilde hareket ettirilmemiş olmalıdır. Aristoteles’e göre Tanrı mükemmel olmayan bir şeyi düşünemez. Çünkü kusurlu şeyleri düşünmesi onun kusursuzluğunu bozar. Böylelikle Tanrı, evreni yani bizleri bilmesini olanaksız yapar. Tanrı sadeceonurcoban.net kendi kendisini düşünür. O evrenin ilk hareket ettiricisi olsa da evrenle ilgilenmez. Yani çoğu dinde olduğu gibi evrene müdahale eden bir yaratıcı yoktur. Ona yapılan duaları duymaz, ilgilenmez. Bu düşünceler, Platon’un görüşüyle, doğal olarak da başta Hristiyanlık olmak üzere birçok din görüşüne tezat oluşturur. Aristoteles, tek bir Tanrıdan bahsediyor gibi konuşsa da zaman zaman hareket ettirici 47-55 farklı ilahi nesneden veya Tanrıdan da bahseder.

 


            Aristoteles, için potansiyel yani kuvve kelimesi önemlidir. Her nesne, içinde bir potansiyeli de taşır. Örneğin bir meşe tohumu meşe ağacı olma potansiyeline sahiptir. Bu tohum büyüyüp çam ağacı olmaz. Mutlaka meşe olur. Aristoteles’e göre madde kuvve, form ise hareket, edimsellik ilkesidir. Aristoteles, her şeyin bir amacı olduğunu belirtir. Meşe palamudu meşe ağacı olmak amacındadır. Bir bebeğin gizil yani içindeki gücü, kuvvesi, potansiyeli yetişkin olmaktır.

 

            Aristoteles doğa felsefesini özelikle “Fizik” kitabında ele alır. Ona göre dünyada gördüğümüz her şey bir değişim bir hareket halindedir. Onun anlayışına göre hareket sadece bir yerden bir yere gitmek değil niceliksel ve niteliksel de değişmeyi kapsar. Bu hareketleri açıklayabilmek için dört farklı nedeni incelememiz gerekir. Bunlar

 

            -Maddi Neden

            -Fail Neden

            -Ereksel Neden

            -Formel Neden

 

Örneğin mermer bir heykel düşünelim. Bu heykeli anlayabilmemiz için onun önce neden heykel olduğunu açıklamamız gerekmektedir. Bu heykel mermerden yapılmıştır. Yani heykelin Maddi nedeni mermerdir. Mermer olmasaydı heykel olması da mümkün olmayacaktı. Ancak bu mermer düz bir şekilde dursaydı da yine o heykel olamayacaktı. Heykelin son halini aldığı bir şekil (insan, hayvan vs) vardır. Bu şekil onun Formel nedenidir. Ancak bu heykel kendi kendine oluşmaz. Onu heykel haline getiren bir heykeltıraş vardır. Bu heykeltıraş mermeri yontarak onu heykel yapar. İşte bu onun Fail nedenidir. Bu heykelin yapılış amacı vardır. Mermer; heykel olmak için, bir yeri süslemek için yontulmuştur. Bu da heykelin Ereksel nedenidir.

 

            Aristoteles, hareketi varlığını belirtir. Ondan önceki birçok filozof başta Parmenides hareketin olamayacağını savunmaktaydı. Elealı Zenon ünlü “ok paradoksunda” buna gönderme yapmaktaydı. Bu paradoksta Zenon bir okun atıldığını düşünmemizi ister. Evet, ok hareket ediyor gözükür. Oysa zamanın en küçük parçasına yani “an’a” bakarsak işler değişir. Ok her bir saniye, salise hatta anda bir noktada duruyordur. Aristoteles ise bunu şöyle açıklar. Hareket zamanın bir parçasındaki konum değil bir süreçtir. Okun hareketi, bir zamanın en küçük parçasında bulunduğu yeri değil, geldiği ve gideceği yerin konumudur. Yani bir anda bir konumda hem olması hem de olmaması…

 

 Aristoteles, hareketi uzayda yer değiştirme olarak tanımlar yani bulunduğu bir mekândan başka bir mekâna geçmek. Ancak bu yeterli değildir. Aynı zamanda hareketi nitelik değişimi yani suyun kaynaması, donması; büyüme ve küçülme yani bir bebeğin büyümesi ve oluş yok oluş yani ölüm doğum olarak da görür.

 

Aristoteles, Fizik kitabında zamanı ayrıntılı inceler.

 

“...demek ki zaman bir devinim (hareket) değil bu açık...

…ne ki değişmeden bağımsız da değil. Nitekim düşüncemizde hiçbir şey değişmediğinde ya da değişmeyi fark etmediğimizde biz zamanın da geçmediğini düşünüyoruz...

...dolayısıyla zaman ya bir hareket ya da harekete ait bir şey… Demek madem bir devinim değil, devinime ait bir şey olması zorunlu...

...aslında zaman şu: önce ile sonraya göre devinim (hareket) sayısı.” (fizik 218b-219b)

 

Aristoteles evreni küreler biçimden betimlemiştir. Dünyanın üstünde yıldızların, gezegenlerin ve Ay’ın bulunduğu çeşitli küreler vardır. Ay’ın üstündeki kürelere ay üstü âlem, ayın altına ise ay altı âlem adını verir. Ay altı âlemde her şey dört temel öğe olan su, hava, ateş ve topraktan oluşur. Oysa ay üstü âlemde beşinci bir öğe olan “esir” de vardır. Evrenin hareketi kendi kendine değildir. Onun hareket ettiren bir şeye ihtiyaç vardır. İşte bu ilk hareket ettirici Tanrıdır.

           

            Özgür irade konusunu ise şöyle savunur. Aristoteles’e göre bir çemberin çeşitli noktalarına yiyecek konulduğunu düşünelim. Dairenin tam merkezinde bulunan bir kişi hangi yiyeceğe doğru gideceğini bilemez. Yani onu hangi tarafa doğru gideceğini belirleyen bir neden yoktur. Bu nedenle kararsız kalır ve açlıktan ölür. Bu varsayım Buridan’ın Eşeği biçimde ileri ki yüzyıllarda tartışılacaktır.

 

Aristoteles’e göre etik ve ahlakta orta yolun bulunması gerekir. Cesaret, korkaklık ile atılganlığın ortasıdır. Cömertlik ise savurganlık ve cimriliğin… Bir karakter özelliğinin hiç olması veya çok olması kötüdür. Aristoteles etiği politikanın bir kolu olarak görür. Ünlü etik kitabı Nikomakhos'a Etik ve siyaset kitabı Politika birbirinin devam şekildedir. Aristoteles, erdemlerini amacı olarak mutlu olmayı yani Eudaimonia gösterir. İyi bir hayat erdemli bir hayattır. Sadece işle geçen bir ömürde mutlu olmak ise imkânsızdır. Ancak hiçbir insan tek başına mutlu olmaz. Çünkü insanlar çeşitli nedenlerle bir arada yaşamak ister. Onun sözleriyle “İnsan siyasal bir hayvandır.”

 

“İnsan siyasal bir hayvandır”, sözü onun siyaset felsefesi için çok önemlidir. O, bir araya gelen insanların uyumonurcoban.com içinde, mutlu bir biçimde yaşamaları için çabalanması gerektiğini belirtir. Bunun için en uygun ülkeler, belirli sayıda insanın yaşadığı şehir / site devletleridir. Ancak ilginç olan Aristoteles zamanında bu dönem artık geride kalmaya başlamıştır. Öğrencisi Büyük İskender bilinen tüm dünyayı bir araya getiren büyük bir imparatorluk kurmuştur. Ardından da şehir devletleri yavaş yavaş tarih sahnesinde önemini kaybedecektir.

 

Aristoteles, dört neden teorisini devlet içinde kullanır. Ona göre inşalar, kurumlar, aile, doğal kaynaklar gibi unsurlar devletin maddi nedenidir. Onun politik yapısı yani anayasası ise formel nedenidir. Devleti yönetenler fail nedendir. Bu devletin kuruluş amacı yani yurttaşları korumak ve iyi bir yaşam sürmelerini sağlamanın ise ereksel neden olduğunu belirtir.

 

Aristoteles, Platon’un Devlet’ini eleştirir. Platon’un, ailenin olmadığı tüm çocukların ortak olduğu bir düzeni savunması yanlıştır. Platon, tüm çocukların ortak olması ile tüm devletin aynı aileden olacaklarını böylelikle bir arada dayanışma içinde yaşayacaklarını savunuyordu. Aristoteles ise bunun böyle olmayacağını aksine kendi çocukları ve ailesini bilmeyen kişilerin doğal duygusal dayanışmayı göstermeyeceğini söylüyordu. Platon, ortak mülkiyeti savunurken, Aristoteles özel mülkiyetin yasaklanmamasını ister. Ancak insanlar öyle bir eğitimden geçirilmelidir ki kendi mallarını başkalarının kullanmasına izin verecek şekilde iyiliksever olmalıdır.

 

“Faizcilikten de pek çok nefret edilir ve bu nefret tamamıyla haklıdır çünkü faiz, paranın adına var olduğu şeyin ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır” (Politika)

 

Aristoteles, hocası Platon gibi mevcut yönetim biçimlerini sıralar. Elimizde sadece Atinalıların Devleti kalsa da yüzlerce yönetimi kitaplarında tek tek anlatır. Atinalıların Devleti yüzlerce yıl korunsa da ortadan kaybolmuştu. Tesadüf eseri 1891 yılında bir papirüsün arkasında müsvedde edilmiş halde yeniden bulundu. Bu kitapta Aristoteles, Atina’nın siyasi tarihini aşama aşama anlatır. Solon, Peisistratos, Perikles dönemlerini tek tek inceler.

 


Politika’da ise yönetimleri detaylı inceler. Ona göre üç iyi yönetim türü vardır. Monarşi, Aristokrasi ve Anayasal Yönetim  Üç kötü yönetim ise Tiranlık, Oligarşi ve Demokrasidir. Görüleceği üzere Aristoteles bu sınıflandırmayı yönetenlerin sayısına göre yapar. Ona göre adil bir tek adamın yönetimi monarşi iyiyken, adil olmayan bir diktatörün yönetimi Tiranlık kötüdür. Bir azınlığın adil yönetimi Aristokrasiyken, adil olmayan azınlığın yönetimi Oligarşi kötüdür. Çoğunluğun yönetiminde ise iyi olanın Anayasal Yönetim kötü olanın ise demokrasi olduğunu belirtir. Uygulamada Anayasal Yönetim en adilidir. Bir yasa koyucu sadece mutlak iyiyi değil koşullara göre en iyi yönetimi bulmalıdır.

 

Aristoteles, Platon gibi, demokrasinin yani tüm halkın eşit koşullarda olduğu bir yönetimde sorunlar çıkacağını düşünüyordu. Ona göre bu yönetim biçiminde herkesin her göreve seçilme hakkı vardı. Bu da o görevler için gerekli şartları ve bilgiyi taşıyan kişilerin değil popülist söylemlerde bulunan demagogların üst yönetime çıkmasına neden olacaktı Tiranın nasıl dalkavukları varsa halkında demagogları vardır. Platon bu noktada demokrasiden tümden vazgeçerken, Aristoteles “Siyasal Yönetim” adını verdiği demokrasi de farklı düşünür. Ona göre yasaların bulunduğu bir demokrasi en doğru yönetimdir. Bu demokrasi de, herkes her istediğini yapmaz. Yasalara uyarak ortak kararlar alır. Aslında günümüzde demokrasi denilince ilk tür aşırı demokrasi değil siyasal yönetimi daha çok anlamaktayız.onurcoban.com

 

Aristoteles, Tiranlık hakkındaki bölümde bir tiranın iktidarda kalması için yapması gerekenleri anlatır. Ona göre Tiranlar, kendisi için tehlikeli bir kişiyi gerekirse idam eder. Ortak yemek ve toplantıların yapılmasına karşı çıkmalıdır. Halk arasında casusları olmalı, insanların birbirlerini tanımasını engellemeli, Mısır piramitlerinin yapılması gibi insanları bir işle meşgul etmelidir En önemlisi de sürekli bir lidere ihtiyaç duyması için daima savaş çıkartmalıdır. Ayrıca Tiran sürekli dindar gözükmelidir. Ne yazık ki bunlar binlerce yıldır iktidarların uyguladığı bir davranış biçimi olarak güncelliğini koruyacaktır.

 

Devrimler doğal yönetimin yapısını bozar. Aristoteles ‘e göre daha küçükler eşit olmak için, eşitler ise daha büyük olmak için ayaklanır. “Adaleti ve eşitliği arayan her zaman zayıf olandır. Güçlü olan bunlara aldırış etmez” der.

 

Aristoteles, Platon’a göre kadınlar konusunda ilerici değildir. Platon, çağının şartlarına göre, kadınların yönetime katılması ve eğitimi konusunda ilerici görüşleri vardır. Aristoteles bu konuda çağına göre çok farklı şeyler söylemez. Hatta bir biyolog olmasına rağmen kadınların diş sayısı ile erkeklerin diş sayısının farklı olduğunu belirtecek kadar da zaman zaman yanılır. Aynı şekilde köleliği yok saymaz. Ona göre bu doğaldır. Ancak köleleri de insan olduğunun yok sayılmamasını da vurgular. Vasiyetinde bazı kölelerinin azat edilmesini ister. Bu görüşler elbette eleştirilebilir ancak Aristoteles’in bundan 2000 yıl önce yaşadığı da unutulmamalıdır.

 


Sanat konusunda, Platon tamamen dışlayıcıyken Aristoteles, Poetika adlı eserinde onu yüceltir. Aristoteles, tragedya ve komedya gibi sanat eserlerini bir taklit (mimesis) olarak görür. İyi bir tragedya ve komedya nasıl olur onu inceler. Ona göre komedya, ortalamadan daha kötü, tragedya da ise ortalamadan daha iyi olan karakterleri taklit edilir. Öykü, karakter, müzik, baht dönüşü (peripetie), tanınma (anagnorisis) gibi unsurları detaylıca irdeler. Özellikle tragedyalardaki Katharsis etkisine vurgu yapar.

 

Aristoteles’in etkisi hem doğu da hem de batıda büyük olmuştur. Doğuda Farabi başta olmak üzere birçok İslam Filozofunu derinden etkilemiştir. Batıda ise Aziz Thomas gibi isimlerle Hristiyanlığı doğrudan etkilemiştir. İslam filozofları ona ilk öğretmen yani muallim-i evvel ismini layık görmüşlerdir. Onun görüşlerini geliştiren Farabi ise muallim-i sani ünvanını almıştır.

Yeni Aristotelesçilik olarak isimlendirilen ve etkisi görece kısa olan dönemde Rodoslu Andronikos ve Afrodisiaslı İskender gibi isimlerle görüşleri sürdürülmüştür.

Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-


Onur Çoban


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...