Felsefeye bir bakış
20. Bölüm Aristoteles“Bütün insanlar doğal olarak
bilmek isterler.”
Felsefe, bilim, sanat ve daha nicesi… Tüm zamanların en önemli filozoflarından Platon’un öğrencisi… Tarihin en güçlü hükümdarlarından Büyük İskender’in hocası… İslam Felsefecilerin “İlk Öğretmeni”… Batı dünyasının düşünceleri tartışılmayacak boyutta gördüğü kişi… Hocası Platon gibi tüm düşünce dünyasına şekil vermiş olan Aristoteles…
M.Ö 384-322 yıllarında yaşayan Aristoteles, onlarca farklı alanda görüşlerini ortaya koyarak hem felsefenin hem de bilimin gelişmesine yardımcı olmuştur. Sadece kendi görüşlerini değil kendinden önceki bilgileri de bir araya getirmesi bakımında ilk felsefe tarihçisi hatta ilk bilim tarihçisi olarak da görülebilir. Ayrıca o zamanda bulunan tüm anayasaları bir araya toplayarak bunları incelemiş, çok sayıda haritayı toplayarak bir harita koleksiyonu oluşturmuştur. Öğrencisi Büyük İskender, o zaman bilinen tüm ülkeleri fethetmiş, her gittiği yerden yeni bitki ve hayvan örneklerini Aristoteles’e göndermiştir. Bu açıdan ilk doğa müzesine de sahip olduğu söylenebilir. Neredeyse bulabildiği her türlü bilgiye ulaşmaya çalışmış, bunlar üzerinde ortaya konan eski eserleri toplamış ve kendi görüşleriyle birlikte bunları kitaplaştırmıştır. Bu çapta bir bilim/felsefe insanı tarihte pek rastlanmamıştır.
Aristoteles,
Stageira kentinde doğmuştu. Babası Nikomakhos, Makedonya Kralı 2. Amyntas’ın doktoru ve dostuydu. Sağlıkçı
bir aileden gelen Aristoteles, 17 yaşında Atina’ya gitti. Burada o zamanın en
büyük okulu olan Akademia’ya
(Akademi) girerek Platon’un
öğrencisi oldu. Platon, Aristoteles’ten çok etkilendi ve onu hep ön planda
tuttu. Aristoteles de bu akademide önce öğrenci, ardından da yıllarca
öğretmenlik yaptı. Akademide, uzman olduğu retorik
derslerini 20 yıl boyunca veren Aristoteles, zamanla kendi felsefi düşünce
sistemini oluşturdu. Zamanla Platon’un düşüncelerinden ayrılsa da, her zaman
onun ekolünden geldiğini de kabul etti. Ancak Platon’un ölümü ile birlikte
Akademinin yönetimi Platon’un isteğiyle yeğeni Speusippos’a geçmesi üzerine buradan ayrıldı. Eski arkadaşı ve
Assos’un tiranı Hermeias’ın daveti
üzerine burada 3 yıl kalarak yeğeni veya evlatlığı olduğu düşünülen Pythias ile evlendi. Ancak Hermeias’ın
ölmesi üzerine yine dostu olan Teophrastos’un
daveti üzerine Midilli Adasına 3 yıllığına gitti. Ardından Makedonya tahtına
geçen çocukluk arkadaşı 2. Philip,
oğlu İskender’i eğitmesi için sarayına davet etti.
Büyük İskender adıyla tarihe geçecek
olan genç prensi yıllarca eğitmesine rağmen, İskender ile Aristoteles’in
düşüncelerinin çok örtüşmediğini biliyoruz. En güzel örnek; Aristoteles her zaman
şehir devletlerini savunurken; İskender, hem Yunan hem de doğuluların bir arada
yaşadığı çok uluslu büyük bir imparatorluk hayali kurmuştur. Ancak ne olursa
olsun İskender hocasıyla olan ilgisini hiç kaybetmez. Onun çalışmaları için
yeni bulunan tüm canlı cansız örnekleri ona gönderir. Hatta ileride İskender’in
erken ölümü ile Aristoteles hiç olmadığı kadar düşman kazanır.
Büyük
İskender tahta geçince Aristoteles Atina’ya döner ve burada kendi okulu olan Lykeion’u yani Lise’yi kurar. Platon’un
Akademia’sını günümüzde Akademi olarak, Lykeion’u ise Lise olarak eğitim
terminolojisinde hala kullanıyoruz… Aristoteles, Lise’de on yıldan fazla bir
süre dersler verir. Okul dönemin en önemli eğitim yerlerinden birionurcoban halin gelse
de ne yazık ki Akademi gibi yüzyıllar boyunca felsefenin baskın noktası olmaz.
Yine de her zaman bilinen bir okul olur. Aristoteles’in açık havada yürüyerek
öğrencilerine ders anlattığı efsanesi sürekli tekrarlansa da buna karşı
itirazlar da vardır. Yine de ne olursa olsun Liseli düşünürlere yürüyenler yani Peripatetisyen / Meşşaiyyun
ismi verilir.
Ancak
Büyük İskender’in ölümü ile Atinalılar eski tiranlarına duyduğu öfkeyle Aristoteles’e
saldırırlar. Aynı Anaksagoras, Protagoras ve hocasının hocası Sokrates’e olduğu gibi dinsizlikle suçlanmak
istenir. Durumu fark eden Aristoteles, Sokrates’in sonu gibi bir sona
yaklaştığını anlar. Kendi ifadesi ile “Felsefeye karşı ikinci bir suç
işlenmesine meydan vermemek” için Atina’yı terk eder. Khalkis’e giden Aristoteles kısa süre sonra hayatını kaybeder.
Aristoteles,
kendinden önceki filozoflara göre daha “akademik” bir düşünürdür. Her zaman
bilimsel metotlar kullanmak, görüşlerini ortaya koymadan önce onları iyi analiz
etmek ister.onurcoban.com Bu detaylı yaklaşım modern çağda tekrarlanacak bir bakış açısıdır.
Zaten birçok bilim dalı yüzyıllarca onun yaklaşımıyla ilerlemiştir. Bu zaman
zaman gelişim için iyi olsa da zaman zaman da görüşleri tabu haline gelecek ve
gelişimin önündeki en büyük engel olacaktır.
Aristoteles,
oldukça üretken bir yazardı. Hocası gibi o da hemen hemen her konu hakkında
görüşlerini dile getirmiş ve bunları tutarlı bir sistem üzerine oturtmuştur. Bu
nedenle hem Platon hem de Aristoteles “Sistem
Filozofları” olarak da bilinir. Anlatılanlara göre Aristoteles’in eşsiz bir
yazım dili vardı. Eserleri oldukça edebi ve sürükleyiciydi. Hatta ünlü Cicero onun bu özelliğine vurgular
yapar. Ancak bu eserlerin hiç biri günümüze ulaşmamıştır. Aristoteles’in elimizdeki
eserlerine bakıldığında bu durum ilginç bir hal alır. Bizim ulaşabildiğimiz
eserleri daha çok ders notları için hazırlanmış, kendisi veya öğrencileri
tarafından not edilmiş ve muhtemelen Aristoteles tarafından son kontroller
yapılarak yayınlanmış bir nevi ders kitaplarıdır. Zaman zaman oldukça teknik olabilen
bu eserler her ne kadar felsefe tarihinin en önemli eserlerinden olsalar da
muhtemelen Aristoteles en kötü eserleridir. Bu “kötü” ve “sıkıcı” kitapların
bile düşünce tarihimizdeki önemine bakarsak kaybolan eserleri heyecan
yaratmaktadır.
Aristoteles’in
Fizik’i günümüzde de aynı isimli
bilimin habercisidir. Fizik’te doğayı
incelemiştir. Ayrıca bu kitabın ilk bölümünde kendisinden önceki Parmenides, Empedokles, Anaksagoras,
Demokritos gibi isimlerin
felsefelerini incelemiştir. Bu kısım felsefe tarihinin bilinmesi için en güzel
kaynaklardan biridir. Aynı şekilde bir diğer kitabı Metafizik’in ilk bölümünde (Büyük
Alpha) kendinden önceki Filozofların düşüncelerini aktarır. Aristoteles bu
açıdan ilk felsefe tarihçisi olarak bilinir.
Metafizik’te Aristoteles, onun
tabiriyle “ilk felsefeyi” inceler. Günümüzde, metafizik kavramı bu kitabın
isminden gelse de aslında Aristoteles, bu kitaba hiçbir zaman Metafizik
dememiştir. Ona bu ismi veren Lise’nin 12. Başkanı Rodoslu Andronikos’tur. Belki de, Aristoteles’in eserlerini toparlayarak
onları bir araya getiren Andronikos sayesinden bu eserlere ulaşabiliyoruz.
Andronikos, bu eserleri sıralarken “İlk Felsefeyi” inceleyen kitapları, Fizik kitabından
sonraya koymuştu. Bu kitaba da Fizik’ten sonraki kitap, Fizik ötesi adını
vermek istemişti. Yani yunanca Metafizik… Ancak bu isimlendirme sadece kitabın
ismi olarak kalmadı. İçerdiği konulara da metafizik ismi verildi. Kitabın her bir bölümü bir Yunan harfi ile
isimlendirilmektedir. Yüzyıllar sonra Farabi gibi düşünürler bu kitaba “Harfler” kitabı diyecek ve bu ismin
geçtiği şerhler yazacaklardır.www.onurcoban.com
Aristoteles
daha önce belirttiğimiz gibi felsefe sorunlarına bilimsel bir yaklaşımla
yanaşır. Kendinden önceki ve kendinden sonraki birçok filozofun aksine,
sorunların kendince çözümlerini ortaya hemen koymaz. Önce sorunun ne olduğunu
anlamaya çalışır. Gerekirse sorunun sınıflandırmasını yapar, onu kelimelerine
ayırır ve ne olduğunu bulmaya çalışır. Sorunu bilimsel olarak açıkladıktan
sonra kendinden önce bu soruna ne tür cevaplar verildiğini inceler. Olumlu ve
olumsuz cevapları bulur ve kendi eleştirilerini sunar. En sonunda da tüm bu
veriler ışığında kendi çözümünü ortaya koyar. Bu yaklaşım modern insan için
uzak bir düşünce değildir. Günümüzde de bilimsel incelemeler bu şekilde
yapılır. Bu yöntemin temelinde Aristoteles’in bulunduğu pek ala söylenebilir.
Hatta günümüzde yazılan tezlerin bile yazılırken ilerleyiş metodu
Aristoteles’in birçok eserinin aslında birer kopyasıdır.www.onurcoban.com
Aristoteles’in
bu sınıflandırma yöntemini, her ne kadar geliştirsek de, bilimlerde özellikle
de biyolojide hala kullanıyoruz. Örneğin, Aristoteles varlıkları canlı-cansız,
cansızları bitki-hayvan-insan şeklinde ayırarak ilerler. Bilimleri de aynı
şekilde konularına göre sınıflandırır. Ona göre, hareketsiz olan, var olup yok
olmayan ancak bağımsız bir varlığa sahip olmayanları inceleyen bilim Matematiktir. Bağımsız bir varlığa sahip
ama hareket edip var olup yok olan şeyleri Fizik
inceler. Bağımsız varlığı olan ancak hareket etmeyen, var olup yok olmayan
şeyleri ise Metafizik inceler. Platon
için en önemli bilim matematikken, Aristoteles için ilk felsefe yani
Metafiziktir. Ancak burada bir nokta üzerinde duralım. Günümüzde, günlük
yaşamda metafizik konular görece daha soyut ve daha değersiz olarak görülür.
Aristoteles ve felsefede ise metafizik daha tutarlı yaklaşımları benimser. Bu
yanlış anlama sonucu sanki Aristoteles’in daha “idealizmi” temsil eden bir filozof olarak düşünmemek gerekir.
Felsefe tarihinde iki ana akım olan idealizm
ve materyalizm, Platon ve Aristoteles
zamanında beri birbiriyle mücadele eden iki görüştür. Platon kuşkusuz
İdealizmin en büyük isimlerinden biridir. Aristoteles için belki materyalist
ifadesini tam olarak kuramasak da bu akıma yön verdiği muhakkaktır. Bu iki filozof
düşünce tarihi boyunca deneyci-akılcı
hatta sağ-sol gibi birçok akıma
öncülük etmiştir. Platon ve Aristoteles’in bu görüşleri ünlü “Atina Okulu” freskinde, birinin eliyle
yukarıya yani soyuta, dünya dışına; diğerinin ise yere, yani doğaya bu dünyaya
öncelik vermesi sembolize edilmiştir.
Aristoteles
özellikle mantık bilimine büyük önem vermekteydi. Mantık onun için tüm
bilimlerde doğru düşünmek için bir zorunluktu. Doğru düşünme ve doğru akıl
yürütme yapabilmek için mantık sanatının iyi bilinmesi gerekirdi. Ancak
günümüzde Aristoteles Mantığı onun en
çok eleştirilen çalışması olmaktadır. Çünkü İslam Filozofları aracılığıyla Ortaçağda
Hristiyan kültürü ile tanışan Aristoteles Mantığı, yüzlerce yıl bir tabu haline
gelmiştir. Tüm bilimlerde Aristoteles etkisi olsa da zamanla bilimler onu
aşmıştır. Oysa Mantıkta Aristoteles’in görüşleri değişmez ebedi kurallar olarak
görülmüştür. Bu da Mantık biliminde ilerlemenin önüne geçmiştir. Modern
zamanlarda Mantığın yeniden tartışılmaya başlanmasıyla Aristoteles Mantığı yok
sayılması gereken bir şey olarak görülmüştür. Oysa bu konuda suç Aristoteles’in
değil ondan sonra gelenlerindir.
Aristoteles
Mantığı kıyaslar üzerine kurulmuştur.
Belirli öncüllerin belirli bir sonuca ulaştırması beklenir. Örneğin;
-Bütün
insanlar ölümlüdür.
-Sokrates
bir insandır.
- O
zaman Sokrates ölümlüdür.
Elbette bu kıyas oldukça genellemeler içerir.
Doğru bilgiye ulaşmak için kullanılsa da, önermelerin hatalı olması durumunda
bizi hatalı sonuca da ulaştırabilir. Örneğin çok kullanılan; “hayat acıdır,
biber de acıdır. O halde hayat biberdir gibi…” Bu nedenle bahsedilen öncüllerin
doğru olması gerekir. Aksi durumda bizi farklı noktalara götürür. Aristoteles,
dil kaynaklı bu yanıltmacaların yani safsataların
farkındaydı. O, bu yanlışa düşülmemesi gerektiğini de vurgular. Örneğin, “kanatlarımızı
kaybetmediğimizden eminiz. O zaman kanatlarımız vardır” gibi bir öneme yapısal
olarak doğru olsa da sonuç olarak hatalıdır.
Aristoteles,
mantık ile ilgili çok sayıda kitap yazmıştır. Çoğunluğu da günlük okuyucu için
oldukça tekniktir. Daha sonrada alet,
araç anlamına gelen Organon ismi verilen bu kitaplar, Kategoriler, Önermeler, Birinci
Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller’den oluşur. Bu kitaplardan Kategorilerde Aristoteles bir şeyi anlamak için 10 kategorinin
olduğunu belirtir. Bunlar Töz, nicelik, nitelik,
bağıntı, yer, zaman, iyelik (sahiplik), durum, etkinlik ve edilginlik.
Örneğin, dün
sınıfta otururken yazı yazan 1.70 boyunda esmer, diğer insanlardan zayıf birini
izlediğimizi düşünelim. İnsan, tözdür.
Yani asıl olan, kendisinden başka bir şeye ihtiyaç olmayan... İnsanın boyunun
1.71 olması niceliği yani sayılabilir
bir özelliği, esmer olması niteliği
yani ölçülebilir olmayan özelliğidir. Bu insanın diğer insanlardan zayıf olması
bağıntı, okulda olması yer, dün okulda olması zaman, oturuyor olması durumu gösterir. Bu kişin şapka takması sahiplik/iyelik, yazı yazması etkinlik bizim tarafımızdan izlenmesi
ise edilginliktir.
Aristoteles
buonurcoban.com kavramları kullanarak hakkında konuşulacak konunun tam olarak kavranmasını
amaçlamıştı. Aristoteles dilsel süreçleri de içeren oldukça teknik ve detaylı
bir konu olarak mantığı irdeledi.
Aristoteles
felsefesinin en önemli yanı metafizik felsefesidir. Aristoteles,
her ne kadar hocasına çok şey borçlu olsa da onun idealar anlayışına karşı çıkar. Buna rağmen her zaman “Biz Platoncular” diyerek onun izinden
geldiğini de vurgular. Hatırlanacağı gibi Platon, ikili bir dünya anlayışını savunuyordu.
Ona göre bir “şeyin” kusursuz ve mükemmel olması gerekliydi. Ancak dünyamızda
her kavram ve her şey kusurludur. O halde mükemmel kavramlar, başka bir dünyada
idealar dünyasında vardır. Güzellik, ağaç, insan, dostluk gibi bildiğimiz tüm
kavram ve nesneler aslında birer idea gölgesidir. Aristoteles de dünyada
gördüğümüz her şeyin mükemmel olmadığını kabul eder. Ancak ona göre bu
mükemmelliğin başka bir dünyada olması gerektiğini gösteren bir şey yoktur.
Varsa bile bunu zaten bilemeyiz. Ona göre düşünülmesi gereken her şey
kavrayabildiğimiz bu dünyadadır. Yine de Platoncu çizgiden aldığı görüşle salt
maddeci bir düşünce değil kısmen ikili bir bakış açısına da sahiptir. Metafizik’te; “Genel olarak yalnızca
duyulur olanlar olsaydı, canlılar olmadığında hiçbiri var olamazdı; nitekim
duyumsama söz konusu olamazdı” der. (1010b30)
Aristoteles’e
göre bir ev, bir ağaç, bir heykel gerçekten vardır.
Ayrıca bu varlıkların birer maddesi
vardır. Bu madde olmadan o nesne olamaz. Örneğin, bir mermer heykel düşünelim.
Eğer bu mermer olmasa heykelde olmazdı. Ancak Aristoteles şunu söyler;
işlenmemiş sadece düz bir mermer, asla bir mermer heykel değildir. Onu heykel
yapan bir şey daha vardır. Bu şekil
veya onun tabiriyle form’dur.
Daha
detaylı bir örnek verirsek... Örneğin bir arsa üstünde bir ev düşünelim. İçinde
eşyaları olan, boyalı klasik bir ev... Bu ne diye sorduğumuzda ona “ev”
cevabını veririz. Peki, aynı arsa üstünde olacak şekilde, evi parçalarına
ayıralım. Tuğlalarını, tahtalarını üst üste koyalım, Boyalarını varillere dolduralım.
Eşyaları parçalayarak üstü üste yığalım. Bu eşya yığını nedir? Daha doğrusu
aynı ev midir? Buna hayır cevabı veririz. Oysa madde aynı madde… Maddelerin
bulunduğu mekan aynı mekan. Hiçbir farklı durum, eklenti çıkarma yok. Neden
buna ev demiyoruz da önceki haline ev diyoruz? Çünkü evi ev yapan sadece madde değildir. Onun doğru ve ölçülü bir
biçimde bir araya gelmesi gereklidir. Yani onu ev yapan hem madde hem de formdur.
Aristoteles,
formu her şeyde arar. İnsan da, hem madde hem formdan oluşur. Nasıl bizim
maddemiz olan hücreler olmadan insan olamayacaksak sadece kol, bacak, organlarımızın
üst üste durduğu halimiz de insan olmayacaktır. Ancak form sadece bir şekil de
değildir. Aristoteles’e göre asıl felsefin konusu olan şeydir.
Aristoteles
her şeyin madde ve formu olduğunu belirtmekle birlikte sadece tek bir şeyin
salt formdan ibaret olduğunu belirtir. Bu Tanrıdır. Tanrı kusursuz olmak
zorunda olduğundan madde içeremez. Öyle olsaydı kendisiyle çelişirdi. Tanrı
öncesiz ve sonrasızdır. Hiçbir şekilde hareket ettirilmemiş olmalıdır. Aristoteles’e
göre Tanrı mükemmel olmayan bir şeyi düşünemez. Çünkü kusurlu şeyleri düşünmesi
onun kusursuzluğunu bozar. Böylelikle Tanrı, evreni yani bizleri bilmesini
olanaksız yapar. Tanrı sadeceonurcoban.net kendi kendisini düşünür. O evrenin ilk hareket
ettiricisi olsa da evrenle ilgilenmez. Yani çoğu dinde olduğu gibi evrene müdahale
eden bir yaratıcı yoktur. Ona yapılan duaları duymaz, ilgilenmez. Bu
düşünceler, Platon’un görüşüyle, doğal olarak da başta Hristiyanlık olmak üzere
birçok din görüşüne tezat oluşturur. Aristoteles, tek bir Tanrıdan bahsediyor
gibi konuşsa da zaman zaman hareket ettirici 47-55 farklı ilahi nesneden veya Tanrıdan
da bahseder.
Aristoteles,
için potansiyel yani kuvve kelimesi önemlidir. Her nesne,
içinde bir potansiyeli de taşır. Örneğin bir meşe tohumu meşe ağacı olma
potansiyeline sahiptir. Bu tohum büyüyüp çam ağacı olmaz. Mutlaka meşe olur. Aristoteles’e
göre madde kuvve, form ise hareket, edimsellik ilkesidir. Aristoteles, her şeyin
bir amacı olduğunu belirtir. Meşe palamudu meşe ağacı olmak amacındadır. Bir
bebeğin gizil yani içindeki gücü,
kuvvesi, potansiyeli yetişkin olmaktır.
Aristoteles
doğa felsefesini özelikle “Fizik”
kitabında ele alır. Ona göre dünyada gördüğümüz her şey bir değişim bir hareket halindedir. Onun anlayışına göre
hareket sadece bir yerden bir yere gitmek değil niceliksel ve niteliksel de
değişmeyi kapsar. Bu hareketleri açıklayabilmek için dört farklı nedeni
incelememiz gerekir. Bunlar
-Maddi Neden
-Fail Neden
-Ereksel Neden
-Formel Neden
Örneğin mermer
bir heykel düşünelim. Bu heykeli anlayabilmemiz için onun önce neden heykel
olduğunu açıklamamız gerekmektedir. Bu heykel mermerden yapılmıştır. Yani
heykelin Maddi nedeni mermerdir.
Mermer olmasaydı heykel olması da mümkün olmayacaktı. Ancak bu mermer düz bir
şekilde dursaydı da yine o heykel olamayacaktı. Heykelin son halini aldığı bir
şekil (insan, hayvan vs) vardır. Bu şekil onun Formel nedenidir. Ancak bu heykel kendi kendine oluşmaz. Onu heykel
haline getiren bir heykeltıraş vardır. Bu heykeltıraş mermeri yontarak onu
heykel yapar. İşte bu onun Fail
nedenidir. Bu heykelin yapılış amacı vardır. Mermer; heykel olmak için, bir
yeri süslemek için yontulmuştur. Bu da heykelin Ereksel nedenidir.
Aristoteles,
hareketi varlığını belirtir. Ondan önceki birçok filozof başta Parmenides hareketin olamayacağını
savunmaktaydı. Elealı Zenon ünlü “ok
paradoksunda” buna gönderme yapmaktaydı. Bu paradoksta Zenon bir okun
atıldığını düşünmemizi ister. Evet, ok hareket ediyor gözükür. Oysa zamanın en
küçük parçasına yani “an’a” bakarsak
işler değişir. Ok her bir saniye, salise hatta anda bir noktada duruyordur.
Aristoteles ise bunu şöyle açıklar. Hareket zamanın bir parçasındaki konum
değil bir süreçtir. Okun hareketi, bir
zamanın en küçük parçasında bulunduğu yeri değil, geldiği ve gideceği yerin
konumudur. Yani bir anda bir konumda hem olması hem de olmaması…
Aristoteles, hareketi uzayda yer değiştirme
olarak tanımlar yani bulunduğu bir mekândan başka bir mekâna geçmek. Ancak bu
yeterli değildir. Aynı zamanda hareketi nitelik değişimi yani suyun kaynaması,
donması; büyüme ve küçülme yani bir bebeğin büyümesi ve oluş yok oluş yani ölüm
doğum olarak da görür.
Aristoteles,
Fizik kitabında zamanı ayrıntılı inceler.
“...demek ki zaman bir devinim
(hareket) değil bu açık...
…ne ki değişmeden bağımsız da
değil. Nitekim düşüncemizde hiçbir şey değişmediğinde ya da değişmeyi fark etmediğimizde
biz zamanın da geçmediğini düşünüyoruz...
...dolayısıyla zaman ya bir
hareket ya da harekete ait bir şey… Demek madem bir devinim değil, devinime ait
bir şey olması zorunlu...
...aslında zaman şu: önce ile
sonraya göre devinim (hareket) sayısı.” (fizik 218b-219b)
Aristoteles
evreni küreler biçimden betimlemiştir. Dünyanın üstünde yıldızların,
gezegenlerin ve Ay’ın bulunduğu çeşitli küreler vardır. Ay’ın üstündeki
kürelere ay üstü âlem, ayın altına
ise ay altı âlem adını verir. Ay altı
âlemde her şey dört temel öğe olan su,
hava, ateş ve topraktan oluşur.
Oysa ay üstü âlemde beşinci bir öğe olan “esir”
de vardır. Evrenin hareketi kendi kendine değildir. Onun hareket ettiren bir
şeye ihtiyaç vardır. İşte bu ilk hareket ettirici Tanrıdır.
Özgür
irade konusunu ise şöyle savunur. Aristoteles’e göre bir çemberin çeşitli
noktalarına yiyecek konulduğunu düşünelim. Dairenin tam merkezinde bulunan bir
kişi hangi yiyeceğe doğru gideceğini bilemez. Yani onu hangi tarafa doğru
gideceğini belirleyen bir neden yoktur. Bu nedenle kararsız kalır ve açlıktan
ölür. Bu varsayım Buridan’ın Eşeği biçimde
ileri ki yüzyıllarda tartışılacaktır.
Aristoteles’e
göre etik ve ahlakta orta yolun bulunması gerekir. Cesaret, korkaklık ile
atılganlığın ortasıdır. Cömertlik ise savurganlık ve cimriliğin… Bir karakter
özelliğinin hiç olması veya çok olması kötüdür. Aristoteles etiği politikanın
bir kolu olarak görür. Ünlü etik kitabı Nikomakhos'a
Etik ve siyaset kitabı Politika
birbirinin devam şekildedir. Aristoteles, erdemlerini amacı olarak mutlu olmayı
yani Eudaimonia gösterir. İyi bir
hayat erdemli bir hayattır. Sadece işle geçen bir ömürde mutlu olmak ise imkânsızdır.
Ancak hiçbir insan tek başına mutlu olmaz. Çünkü insanlar çeşitli nedenlerle
bir arada yaşamak ister. Onun sözleriyle “İnsan
siyasal bir hayvandır.”
“İnsan siyasal
bir hayvandır”, sözü onun siyaset
felsefesi için çok önemlidir. O, bir araya gelen insanların uyumonurcoban.com içinde,
mutlu bir biçimde yaşamaları için çabalanması gerektiğini belirtir. Bunun için
en uygun ülkeler, belirli sayıda insanın yaşadığı şehir / site devletleridir.
Ancak ilginç olan Aristoteles zamanında bu dönem artık geride kalmaya
başlamıştır. Öğrencisi Büyük İskender bilinen tüm dünyayı bir araya getiren
büyük bir imparatorluk kurmuştur. Ardından da şehir devletleri yavaş yavaş
tarih sahnesinde önemini kaybedecektir.
Aristoteles, dört neden teorisini devlet içinde
kullanır. Ona göre inşalar, kurumlar, aile, doğal kaynaklar gibi unsurlar
devletin maddi nedenidir. Onun
politik yapısı yani anayasası ise formel
nedenidir. Devleti yönetenler fail
nedendir. Bu devletin kuruluş amacı yani yurttaşları korumak ve iyi bir
yaşam sürmelerini sağlamanın ise ereksel
neden olduğunu belirtir.
Aristoteles,
Platon’un Devlet’ini eleştirir. Platon’un,
ailenin olmadığı tüm çocukların ortak olduğu bir düzeni savunması yanlıştır.
Platon, tüm çocukların ortak olması ile tüm devletin aynı aileden olacaklarını
böylelikle bir arada dayanışma içinde yaşayacaklarını savunuyordu. Aristoteles
ise bunun böyle olmayacağını aksine kendi çocukları ve ailesini bilmeyen
kişilerin doğal duygusal dayanışmayı göstermeyeceğini söylüyordu. Platon, ortak
mülkiyeti savunurken, Aristoteles özel mülkiyetin yasaklanmamasını ister. Ancak
insanlar öyle bir eğitimden geçirilmelidir ki kendi mallarını başkalarının
kullanmasına izin verecek şekilde iyiliksever olmalıdır.
“Faizcilikten
de pek çok nefret edilir ve bu nefret tamamıyla haklıdır çünkü faiz, paranın
adına var olduğu şeyin ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır”
(Politika)
Aristoteles,
hocası Platon gibi mevcut yönetim biçimlerini sıralar. Elimizde sadece Atinalıların Devleti kalsa da yüzlerce
yönetimi kitaplarında tek tek anlatır. Atinalıların Devleti yüzlerce yıl
korunsa da ortadan kaybolmuştu. Tesadüf eseri 1891 yılında bir papirüsün
arkasında müsvedde edilmiş halde yeniden bulundu. Bu kitapta Aristoteles,
Atina’nın siyasi tarihini aşama aşama anlatır. Solon, Peisistratos, Perikles
dönemlerini tek tek inceler.
Politika’da ise yönetimleri detaylı
inceler. Ona göre üç iyi yönetim türü vardır. Monarşi, Aristokrasi ve Anayasal
Yönetim… Üç kötü yönetim ise Tiranlık, Oligarşi ve Demokrasidir. Görüleceği üzere
Aristoteles bu sınıflandırmayı yönetenlerin sayısına göre yapar. Ona göre adil
bir tek adamın yönetimi monarşi
iyiyken, adil olmayan bir diktatörün yönetimi Tiranlık kötüdür. Bir azınlığın adil yönetimi Aristokrasiyken, adil olmayan azınlığın yönetimi Oligarşi kötüdür. Çoğunluğun yönetiminde
ise iyi olanın Anayasal Yönetim kötü
olanın ise demokrasi olduğunu
belirtir. Uygulamada Anayasal Yönetim en adilidir. Bir yasa koyucu sadece
mutlak iyiyi değil koşullara göre en iyi yönetimi bulmalıdır.
Aristoteles,
Platon gibi, demokrasinin yani tüm halkın eşit koşullarda olduğu bir yönetimde
sorunlar çıkacağını düşünüyordu. Ona göre bu yönetim biçiminde herkesin her
göreve seçilme hakkı vardı. Bu da o görevler için gerekli şartları ve bilgiyi
taşıyan kişilerin değil popülist söylemlerde bulunan demagogların üst yönetime
çıkmasına neden olacaktı Tiranın nasıl dalkavukları varsa halkında demagogları
vardır. Platon bu noktada demokrasiden tümden vazgeçerken, Aristoteles “Siyasal Yönetim” adını verdiği
demokrasi de farklı düşünür. Ona göre yasaların bulunduğu bir demokrasi en doğru
yönetimdir. Bu demokrasi de, herkes her istediğini yapmaz. Yasalara uyarak
ortak kararlar alır. Aslında günümüzde demokrasi denilince ilk tür aşırı
demokrasi değil siyasal yönetimi daha çok anlamaktayız.onurcoban.com
Aristoteles,
Tiranlık hakkındaki bölümde bir tiranın iktidarda kalması için yapması
gerekenleri anlatır. Ona göre Tiranlar, kendisi için tehlikeli bir kişiyi gerekirse
idam eder. Ortak yemek ve toplantıların yapılmasına karşı çıkmalıdır. Halk
arasında casusları olmalı, insanların birbirlerini tanımasını engellemeli,
Mısır piramitlerinin yapılması gibi insanları bir işle meşgul etmelidir En
önemlisi de sürekli bir lidere ihtiyaç duyması için daima savaş çıkartmalıdır. Ayrıca
Tiran sürekli dindar gözükmelidir. Ne yazık ki bunlar binlerce yıldır
iktidarların uyguladığı bir davranış biçimi olarak güncelliğini koruyacaktır.
Devrimler
doğal yönetimin yapısını bozar. Aristoteles ‘e göre daha küçükler eşit olmak
için, eşitler ise daha büyük olmak için ayaklanır. “Adaleti ve eşitliği arayan
her zaman zayıf olandır. Güçlü olan bunlara aldırış etmez” der.
Aristoteles,
Platon’a göre kadınlar konusunda ilerici değildir. Platon, çağının şartlarına
göre, kadınların yönetime katılması ve eğitimi konusunda ilerici görüşleri
vardır. Aristoteles bu konuda çağına göre çok farklı şeyler söylemez. Hatta bir
biyolog olmasına rağmen kadınların diş sayısı ile erkeklerin diş sayısının
farklı olduğunu belirtecek kadar da zaman zaman yanılır. Aynı şekilde köleliği
yok saymaz. Ona göre bu doğaldır. Ancak köleleri de insan olduğunun yok
sayılmamasını da vurgular. Vasiyetinde bazı kölelerinin azat edilmesini ister.
Bu görüşler elbette eleştirilebilir ancak Aristoteles’in bundan 2000 yıl önce
yaşadığı da unutulmamalıdır.
Sanat
konusunda, Platon tamamen dışlayıcıyken Aristoteles, Poetika adlı eserinde onu yüceltir. Aristoteles, tragedya ve komedya gibi sanat eserlerini bir taklit (mimesis) olarak
görür. İyi bir tragedya ve komedya nasıl olur onu inceler. Ona göre komedya,
ortalamadan daha kötü, tragedya da ise ortalamadan daha iyi olan karakterleri
taklit edilir. Öykü, karakter, müzik,
baht dönüşü (peripetie), tanınma (anagnorisis) gibi unsurları detaylıca
irdeler. Özellikle tragedyalardaki Katharsis
etkisine vurgu yapar.
Aristoteles’in etkisi hem doğu da hem de batıda büyük olmuştur. Doğuda Farabi başta olmak üzere birçok İslam Filozofunu derinden etkilemiştir. Batıda ise Aziz Thomas gibi isimlerle Hristiyanlığı doğrudan etkilemiştir. İslam filozofları ona ilk öğretmen yani muallim-i evvel ismini layık görmüşlerdir. Onun görüşlerini geliştiren Farabi ise muallim-i sani ünvanını almıştır.
Yeni Aristotelesçilik olarak isimlendirilen ve etkisi görece kısa olan dönemde Rodoslu Andronikos ve Afrodisiaslı İskender gibi isimlerle görüşleri sürdürülmüştür.
Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder