Felsefeye bir bakış
8.bölüm: Doğa Filozofları 6
Pythagoras (Pisagor) ve
Pythagorasçılık
Yazan: Onur Çoban
Yazan: Onur Çoban
Sayıların evrenle uyumu
Matematik
teorileriyle okullarda sıklıkla adı geçen Pisagor, felsefe tarihinde de oldukça
önemli bir yere sahip olan bir düşünürdür. Özellikle onun mistik / dinsel bir
okul kurmuş olması ve sayılarla ulaşmaya çalıştığı evrensel uyum antik çağda
olduğu gibi ilerleyen yüzyıllarda da önemli bir konumda yer alır.
Pisagor veya Pythagoras ın düşünceleri Pisagorcu Okul veya Pythagorasçı Okul
olarak tanımlanan bir felsefe geleneğine bağlı birçok filozofu etkilemiştir.
Ancak bu isimler özgün görüşlerini de felsefeye katmışlardır. Pythagorasçılık
bu anlamda oldukça kapsamlıdır.
Pythagoras (M.Ö. 570- y. 495) Sisam
/ Samos adasında doğmuştu. Hayatı boyunca Antik Mısır ve İran’a
yolculuklar yaptığı bilinmektedir. Özellikle Doğu Kültüründen almış olduğu
birçok öğretiyi, felsefe düşüncesinde kullanmıştır. Hayatının son dönemlerinde
Güney İtalya’da Kroton şehrinde ünlü Pythagorasçı Okulunu kurmuştur.
Pythagoras’ın
felsefesini anlamak için onun matematik ile ilişkisini de irdelenmek gerekir.
Pythagoras büyük bir matematikçiydi. Matematikle Felsefe arasındaki bu gelenek
Descartes ve Leibniz gibi isimlerle yüzyıllar sonrasında bile devam edecekti.
Bir sayının
karesi ve küpü kavramlarını Pythagoras’ın bulduğuna inanılır. Ayrıca okullarda
öğretilen ünlü Pisagor Teoremi de, günümüzde çoğu kişinin Pisagor’u tanımasına
yol açar. Görüldüğüonurcoban.com gibi sadece matematik için bile çok önemli bir konuma sahip
olan Pisagor, aynı zamanda felsefe tarihi için de önemli bir düşünürdür. Ancak
günümüzde sanki bu durum matematiğin gölgesinde kalmış gibidir.
Önceki üç
büyük filozof (Thales, Anaksimandros
ve Anaksimenes ) İyonya okulunu temsil ederken Pythagorasçı okul farklı bir
geleneği temsil ediyordu. Bu okul sadece bir düşünce okulu değil aynı zamanda
bir din bir tarikat anlayışı güdüyordu. Ancak bunu yaparken felsefenin
metotlarını kullanıyor ve önceki doğu mistisizm geleneğinden ayrılıyordu. Pythagorasçılar
felsefeyi salt bilgiye erişmek için değil pratik çözümler üretmek günlük
yaşamda kullanmak için çalışıyorlardı. Onlar İyonya Okulu gibi maddeyi değil (physici) matematiksel kavramları (mathematici) yaşamın temeline
alıyorlardı. www.onurcoban.com
Pythagoras’ın
felsefe geleneğine bakıldığından Dionizos / Dionysos kültü ile Orpheus
öğretisinin önemli olduğunu görürüz. Yeniden doğma, bir doğum çarkına ruhun dâhil
olması, ayinler sırasında kendinden geçme ve mistisizm burada en çok göze
çarpan konulardır. Pythagoras’ın kendi kurduğu bu tarikat, belki de felsefe
konusuna yönelmese; bir mit, bir dinsel akım olarak anılabilirdi. Ancak onun
öğretileri çok daha derindir. Özellikle ileride Platon tarafından da örnek
alınacaktır.
Pythagoras’ın
en önemli öğretilerinden biri ruh göçü anlayışıdır. Bu anlayış aslından Mısır
ve Hindistan gibi kültürlerde binlerce yıldır vardır. Ancak Pythagoras bunu
felsefi temellere dayandırmaya çalışır. Ruh ve Beden birbirinden ayrı iki
kavramdır. Beden ölümlü ve değersizdir. Oysa ruh mutlak ölümsüzlüğe ulaşacağı
güne kadar defalarca beden değiştirir. Bir insan ölümden sonra daha iyi veya daha
kötü bir bedenle yeniden hayat bulabilir. Bu sonsuz çarkın bozulması felsefenin
önemli konusudur.
Pythagorasçılar
sadece gizli bir tarikat olarak faaliyet göstermemişlerdir. Zaman zaman siyasi
otoriteyi ele geçirmek içinde girişimlerde bulunmuşlardır. Bu durum ilerde birçoğunun
öldürülmesine neden olmuştur. Bizzat Pythagoras’ın da, bu isyanlardan birinde
öldürüldüğü söylenmektedir. (Ünlü efsanelerden biri düşmanlarından kaçan
Pythagoras’ın bir fasulye tarlasına, inancı nedeniyle girmeyi kabul etmemesi
sebebiyle yakalandığıdır) Kroton şehrinde neredeyse her konuda söz sahibi
olmaya çalışmışlardır.
Pythagoras’ın görüşüne bakmadan önce bilinmelidir ki, bu görüşleri gizlemek okulun başlıca görevlerindendir. Bu nedenle görüşlerin, sonradan aktarılma şeklinde günümüze ulaştığı bilinmelidir. Bu da hala bilinmeyen birçok konu olduğunu ortaya koyar.
Pythagoras’ın görüşüne bakmadan önce bilinmelidir ki, bu görüşleri gizlemek okulun başlıca görevlerindendir. Bu nedenle görüşlerin, sonradan aktarılma şeklinde günümüze ulaştığı bilinmelidir. Bu da hala bilinmeyen birçok konu olduğunu ortaya koyar.
Pythagoras’ın
temel görüşü Ruh göçüdür. Ölümden sonra başka bir bedene ruhun geçtiğini
savunan bu görüşü eski çağlardan beri var olan bir düşüncedir. Pythagorasçılık
da, ruh göçü sadece insandan insana olmaz. İnsan öldükten sonra bir hayvanın
bedeninde de yeniden doğabilir. Bu anlayış doğanın bir bütün olduğu anlayışını
da getirir. Pythagoras’ın ünlü yasakları arasında olan “et yeme” yasağı da
burada önemlidir. Çünkü et yiyen bir kişi, daha önce tanıdığı veya atalarından
birini kesip yemiş olabilir! Yeri gelmişken belirtelim. Pythagoras’ın bakla
yeme yasağı ve yere düşün bir şeyi kaldıramama yasağı gibi görüşleri de vardır.
Bu görüşleri tarikatın dinsel dogmaları yönünü içerir.
Ruhun
göçünün felsefe tarihi için önemi, bedenle ruhun ayrı olduğunu kabul etmesidir.
Hatta bu iki farklı kavramın eşit olmadığını ruhun daha üstün bir varlık
olduğunu belirtir. Oysaki beden kötüdür. Platon’un da ileride bu görüşü
geliştirdiği hatta ortaçağ Hristiyan felsefesinin temelini oluşturduğunu
biliyoruz. Pythagoras, insan yaşamında erdemlere inanırdı. Bir insan iyi bir
yaşam sürerse doğuş çarkının bir sonraki aşamasında daha üst bir bedene, kötü
yaşarsa daha düşük bir bedene gireceğini düşünüyordu. Reenkarnasyon günümüzde
bile tartışılan bir kavram. Ancak burada Pythagoras ahlak anlayışına dikkatli
bakmak gerekiyor. İyi bir ahlaka sahip olmak doğru olandır,onurcoban olması gerekeni
yapmazsak ruhumuz asla huzura ulaşamaz. Günümüzde bile geniş kabul gören bu
ahlak anlayışının temelleri Pythagoras geliştirmiştir. Bu dünyanın boş olduğu
hatta acı çekmenin normal olduğu, oysaki ruhun bir sonraki yaşamda veya
ulaşacağı mutlak üst seviyede huzura kavuşacağı öğretisi, düşünce tarihi için
tanıdıktır. Pythagoras’ın bu görüşünün, sadece bireysel olarak değil toplumsal
olarak da yansıması olacağı tabidir. Erdemli davranmanın bireysel ve toplumsal
olarak olumlu sonuçlar doğurması beklenir. Ancak kurtuluşu bu dünyada
beklememek (hatta bunu istememek) iktidar sahiplerinin toplumu dilediğince
yönlendirmek için kullanabileceği bir açık kapıda bırakır. Pythagoras belki
bunu istiyordu. O zaten Pythagorasçılar içinde üst bir sınıfın kontrolü alması
gerektiğini savunuyordu. Tabi bunu yaparken görüşlerinde ciddiydi. Düzenin
huzuru getireceğine inanıyordu.
Bu
düzen isteği onu matematiğe daha çok yaklaştırdı. Çünkü geometri ve aritmetik
kusursuz çalışıyordu. Sayılar doğada sadece soyut varlıklar olamazdı. Öyle ki müzik
bile matematiğin bir sonucuydu. Harmonia veya harmoni müzikte eşsiz bir şekilde
yer alıyordu. Özünde, matematiksel yöntemlerle sesi doğru bir biçimde uyumlu
hale getirmek mümkündür. Bunu ilk kez sistematik bir biçimde ortaya koyanlar
Pythagorasçılar olmuştur. Telli çalgıların uzunluğunun değiştirilmesiyle farklı
seslerin ortaya çıktığını bulmuşlar ve sekiz – beş – dört notalık ses
aralıklarıyla oktavı bulmuşlardı. Aritmetik oranları kullanarak tellerin
yönlendirdiklerinde farklı duyguları veren farklı seslere ulaşmak sayıların
gücünü gösteriyordu.
Pythagoras
için arkhe sayılardı. Pythagorasçılar sayıları hem somut hem de soyut olarak görüyorlardı.
Onlara göre sayılar birer nokta olarak sembolize ediliyordu. 1 için tek 2 için
çift nokta gibi. Bu anlayışla noktalar yan yana geldiğinde üçgen, kare ve dikdörtgenler
oluşuyordu. Doğanın “resmini” bu yaklaşımla yapabilmek mümkündü. Sadece ideal
sayıyı bulmak gerekiyordu. Bir dağın, bir ağacın hatta bir insanın sayısı
olabilirdi. Önemli olan doğanın uyumuydu. Bu durum bazı sayılara özel önem
vermelerine yol açtı. Pisagorculukda özellikle ilk dört sayının önemi büyüktü.
Bu dört sayının toplamından ise mükemmel 10 sayısına ulaşılıyordu. (1+2+3+4=10)
1,
sayıdan çok bu sistemin temeli olarak görülüyordu. Aklın sembolü olan bu sayı
her şeyin özü olması nedeniyle Tanrısal bir anlamı vardı. 4, şekil olarak
oluşturduğu karenin düzeninden yola çıkarak adaleti temsil ediyordu. 5
evliliği, 6 şansı temsil ediyordu.
Günümüzde
de bu sayılara önem verme anlayışı devam etmekte. Örneğin 3 Pisagorculukta
tanrısal bir güç ifade ediyordu. Tarih boyunca üçleme hep önemli bir gösterge
olmuştur. Eski Yunan’daki üç büyük tanrı Zeus, Poseidon ve Hades’ti. Eski
Mısır’da ise İsis, Osiris ve Horus’tu. Hristiyanlıkta Teslis yani kutsal üçleme
(Baba, oğul, kutsal Ruh) farklı görüşler olsa da yaygın ve baskın inancın
temelinionurcoban.com oluşturur. (ki bu görüş Mitra kültüründen alınmıştır) Günümüzde de
nümeroloji ile uğraşanlar sayıların gizemi ile ilgilenmektedir. Sayıların
ezoterik birer anlamı olduğu tarih boyunca birçok grubun araştırdığı bir
konudur.
Pythagorasçılar
rasyonel sayılara inanırlardı. Onlar için √2 gibi bir ifade doğanın uyumuna
göre olamazdı. Ancak Pisagor Teoremine göre bu durum tezat oluşturuyordu.
Teoreme göre bir dik üçgenin dik kenarlarının kareleri toplamı hipotenüsün
karesine eşittir. Ancak Pythagoras’ın öğrencisi olan Hippasus, bu kenarları 1
birim aldığımızda Hipotenüsün kök 2 çıktığını fark etti. Bu elbette
Pythagorasçılık üzerinde şok etkisi yarattı. Genel kanıya göre bu olay üzerine
Pythagoras, öğrencisi Hippasus’u denize attırarak öldürttü.
Pythagorasçılar
10 sayısının mükemmelliğine inanmaları, astronomik görüşlerini de etkilemiştir.
O çağda 9 tane gök cismi biliniyordu. Bu 9 cisimler, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter,
Satürn, Dünya, Ay ve Güneşti. Ayrıca tüm yıldızları tek bir cisim sayıyorlardı.
Bu durumda 1 tane gök cismi eksik çıkıyordu. Bu cisme Karşı-Yer / Karşı Dünya adını
verdiler. Bu Karşı-Yer olmak zorundaydı ama onu göremiyorduk. Bunun nedeni
olarak Dünyanın görüş açısının Karşı-Yeri göremememize neden olmasıydı. İşte
devrimci bir düşünce burada başladı. Dünya evrenin merkezinde olsaydı her yeri
görebilirdik. Oysa Pythagorasçılar merkezde olmadığımızı söylüyorlardı. Bu
düşüncenin doğru olduğunun anlaşılması için yüzyıllar geçmesi gerekmekteydi.
İlginç olan 16. Yüzyılda Dünya’nın evrenin merkezinde olmadığını savunan
Nicolaus Copernicus (Kopernik) Kilise tarafından Pythagorasçı olmakla
suçlanmıştı.
Birbiriyle
uyum içinde farklı matematiksel oranlarda hareket eden bu cisimler ilahi bir
müziği de oluşturmalıydı. Burada müzik ve sayıların birlikteliği vurgusu vardı.
Bu gibi radikal düşünceleri daha da ileri getiren ve çoklu evren teorisini bile
destekleyen Pythagorasçılar vardı.www.onurcoban.com
Daha
önce belirtildiği gibi Pythagoras’la birlikte bu akıma birçok önemli isim
katkıda bulundu. Başta Philolaos olmak üzere; Arkhytas, Eurytus, Petron, Alkmaion
(Hekim), Brotinus Hippasus, Ameinias (Parmenides’in hocası), Epicharmus,
Hicetas, Hippon, Calliphon,
şair Cercops gibi isimleri Pythagorasçı Filozoflar olarak bilinir. Ayrıca Platon’nun
da, Pythagorasçı olmasa bile, görüşlerinin birçoğu Pythagoras’a dayanır. Yüzyıllar
sonra bile MS 1.yüzyılda Yeni Pythagorasçılık adı altında Pythagoras’ın
düşünceleri taraftar bulmaya devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder