Kritias etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kritias etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sofistler - Gorgias

Felsefeye bir bakış

17. Bölüm Sofistler 3 - Gorgias

Yazan: Onur Çoban

Hiçbir şeyin var olamaz, olsa bile bilinemez, bilinse bile bu başkalarına iletilemez.


          Bir diğer ünlü Sofist ise Gorgias’tır. Gorgias’ın önemi güzel konuşma yani retorik sanatının ustası olması hem de; hiçbir şeyin var olmadığını varsa bile bunun bilinemeyeceğini, bilinse bile bunu başkalarına iletilemeyeceğini savunmasıdır.

            Gorgias, i.ö. 480’lerde Güney İtalya’daki Leontinoi şehrinde doğmuştur. 100 yılı aşkın bir ömür sürmüş, gençliğinde Empedokles’in yanında dersler almış ve hitabet sanatını ilk kez ondan öğrenmiştir. Ardından bu hitabet yeteneğini bir sofist olarak ücret karşılığında öğretmiştir. Leontinoi’de oldukça ünlü bir öğretmen olduktan sonra elçi olarak Atina’ya gitmiştir.

Gorgias’ın görüşlerine geçmeden önce Sofistlere kısaca değinmek gerekir. Daha önceki bölümde ayrıntılı anlatılan konuyu aşağıdaki linkten görebilirsiniz.

            Sofistler

Sofistler, Antik Yunan dünyasında özellikle Atina’da görüşlerini insanlarla paylaşan kişilerdi. Ancak bunu kimi zaman astronomik tutarlara ulaşan, belirli bir ücret karşılığı yaparlardı. Onlar aslında günümüzün özel ders veren öğretmenleriydi. Ancak felsefeyi para ile “satmaları” Platon gibi birçok ismin ve bu derslere ulaşamayan sıradan yurttaşların tepkisini çekmişti. Sofistler aslında bir akım bir okul olmaktan çok uzaktı. Onların ortak noktası insanı temel alan felsefe anlayışları ve bunu ücret karşılığında sunma biçimleriydi. Antik Yunan’da birbirleriyle tezat birçok sofist vardı.




            Gorgias, öncelikle hiçbir şeyin var olmadığını savunur. Çünkü bir şeyin var olması için;
1-    Sonsuz bir şey olması
2-    Sınırlı ve başka bir şeylerden meydana gelmiş olması
3-    Hem sonsuz hem başka bir şeylerden olması gerekir

1-Eğer bir şey sonsuzsa onun başlangıcı ve sınırı yoktur. Bu şöyle bir sorun yaratır. Sınırı olmayan bir şey konumu, yeri de olmaz. Bir şeyin yerinin olmasını sağlamak için onu çevreleyen bir sınır olmalıdır. Bu geniş anlamda evren, dünya olabileceği gibi dar anlamda bir kap olabilir. Sonsuz ve sınırsız bir şey ne kaba sığar ne de evrene… Böylelikle onun bir konumu olmaz. Öyleyse yeri, konumu olmadığından “var” da olmaz.

            2-Eğer bu şey var olan başka bir şeyden meydana gelmişse, meydana geldiği bu şeyin de başka bir şeyden meydana gelmesi gerekir. Bu da sonsuz bir döngü oluşturduğu için saçmadır.

            3-Eğer bu şeye hem sonlu hem sonsuzdur dersek de bu iki şey tezat olduğu için yine bir sonuca ulaşılamaz. Kısacası bu çıkmazlık “şeyin” var olduğunu gösteremez.

            Gorgias, daha sonra herhangi bir şey var olsa bile bunun bilinemeyeceğini söyler. Çünkü bir şeyi bilmemiz için onu düşünmemiz gerekir. Yani bir arabayı düşünürsek onun var olduğunu veya var olmadığını kanıtlamış olmayız. Evet, “araba” vardır ve onu düşünebiliyoruz. Ancak var olmayan şeyleri de düşünmemiz mümkün.onurcoban Örneğin ejderha düşünmemiz onu var etmez. Toplumların düşüncesinde bir ejderha kavramı vardır. Bu açıdan ejderhayı herkes bilir. Ancak bu onu var yapmaz. Bu nedenle düşüncemize ve bilgimize güvenemeyiz. Var olan bir kavramı daha önce duyu veya düşünce ile deneyimlemediysek onu bilemeyiz. Aynı şey var olmayan için de geçerlidir.

            Gorgias son olarak herhangi bir şeyin düşünülmesi veya bilinmesi mümkün olsa bile bu bilginin iletilemeyeceğini söyler. 2. Madde de olduğu gibi var olan şeyleri biz duyularımızla bilmeye çalışırız. Gözümüzle, kulağımızla deneyimlediğimiz bir şeyi başkasına bu organlarla değil dille iletmeye çalışırız. Bu ise imkânsızdır. Gözümüzün gördüğünü dile çevirerek ifade ederiz. Ne kadar doğru olursa olsun hiçbir zaman, gözün gördüğü kulağın duyduğunu yüzde yüz aynı şekilde ifade edemeyiz. Bu hata payı nedeniyle, hiçbir şey tam olarak aslında başkasına geçemez. Bu nedenle var olanı başkasına ifade etmemiz imkansızdır. Burada üçlü bir iletişim kavramı vardır. Mesela bir ağacı gözümüzle görürüz. Onu dilimizle sese çevirerek başkasına iletiriz. Karşımızdaki de bu sesi kulağı ile çözerek anlamaya çalışır. İletilen mesajın bu yolculukta defalarca şekil değiştirmesi hata yaratacaktır. Özellikle iletişim bilimlerinde bu sorun 20. Yüzyıldan itibaren tartışılan bir konu olmuştur.

           

  Gorgias, retorik sanatının ustasıdır. O, güzel konuşmanın, karşıdakini etkilemenin yani hitap yeteneğinin önemine vurgu yapar. Ona göre hitap sanatı doğru şeyleri söylemek değil en iyi şekilde bunu dile getirmektedir. O karşıdakileri etkilemenin onları inandırmanın önemine vurgu yapar. Bu açıdan Gorgias adlı diyaloğunda Platon’un eleştirilerine maruz kalır. Platon’a göre Gorgias, insanlara bilgi vermek değil onları inandırmak hatta kandırmaktadır.

 Gorgias’ın retorik adı verilen güzel konuşma sanatı için düşündükleri insanın doğru bilgiyi aktarması değil kendini ifade etmesiydi. Antik Yunan’da meclisler veya pazar yerlerinde güzel konuşmak hatta inandırıcı olmak hayati bir önem taşıyordu. Sokrates’te olduğu gibi davalarda kendinizi savunmanız doğrudan ölüm veya yaşam kararınız belli ediyordu. Güzel ve toplumu etkileyici konuşan biri davaları kazanabiliyor, ülkede üst kademelere çıkıyor ve saygınlık kazanıyordu. Bu kişilerin doğru veya yanlış şeyler söylediğinin önemi kalmamıştı. İnsanları inandırabildiğiniz ölçüde başarılıydınız.

            Gorgias diyaloğunda Platon, Gorgias’ı bu bakış açısını hiç yadırgamayan bir kişi olarak gösterir. Kendi ifadesiyle “…konusu da doğru olan ya da doğru olmayan şeylerdir” olarak retorik sanatını açıklar. Sadece retorik sanatı ile, diğer sanatlar hatta bilimler hakkında fikriniz olmasa bile, bunu bilen kişilerle boy ölçüşebilir onlara üstünlük kurabilirsiniz. Diyalogda Platon, Sokrates’in ağzından bu durumu bir kandırmaca bir dalkavukluk olarak gösterir.

            Gorgias, belki de varlığın bilinemeyeceğini düşündüğünden doğruculuk kavramına çok önem vermemişti. Onun için bir sanat olan retorik ile başarılı olmak daha önemliydi. Sadece uygun şekilde konuşarak insanları ikna etmek mümkünse bunu kullanmak doğruydu. Önemli olan uygun bir biçimde görüşlerinizi ifade ederek toplumda yaşamınızı üstün bir biçimde sürdürmenizdi. Bu doğal yeteneğini para karşılığında başkalarına öğretmek saçma değildi.

            Gorgias aynı Protagoras gibi dönemin en önemli Sofistlerinden biriydi.


Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban



.

Sofistler - Protagoras

Felsefeye bir bakış

16. Bölüm Sofistler 2 - Protagoras

Yazan: Onur Çoban

"İnsan her şeyin ölçüsüdür"


En önemli Sofist düşünürlerden olan Protagoras, MÖ. 490-480 arasında Abdera veya Teos’ta doğduğu 420 yılında da öldüğü söylenmektedir. Demokritos’un öğrencisi olduğu düşünülmektedir. Sofist olarak popüler bir konuma erişmiş hatta Atina’nın yöneticisi Perikles’in dostluğunu kazanmıştır. Ancak bir yanda da Sofistlere duyulan kızgınlıkla toplumun tepkisini de çekmiştir. Özellikle din konusundaki tepki çeken görüşleri ile Atina’da mahkemeye çıkarılmak istenmiştir. Sonunun farkında olan Protagoras, bir gemi ile Atina’dan kaçmış ancak yolda geçirilen bir kaza sonucu gemi batmış ve hayatını kaybetmiştir.

            Protagoras, yaşamı boyunca devletlerin anayasasını geliştirmek için de çalışmalar yapmıştır. Ayrıca fiillerin çekimleri gibi dilbilgisi konularını da ilk kez o derleyip toparlamıştır. Onlarca kitap yazdığı bilinmekteyse de günümüze hemen hemen hiçbiri ulaşmamıştır. Onun hakkında bilgi aldığımız en güzel kaynaklar Platon’un yazdığı “Protagoras” diyaloğu ve Diogenes Laertius’un MS. 3.yüzyılda yazmış olduğu “Ünlü Filozofların Yaşamları ve Görüşlerikitabıdır. Diogenes Laertius’a göre; “Didişim Üzerine, Güneş Üzerine, Matematik Üzerine, Devlet Üzerine, Yükselme Hırsı Üzerine, Erdemler Üzerine, Başlangıçtaki Düzen Üzerine, Hades’teki Durum Üzerine, İnsanların Yanlış Davranışları Üzerine, Öğütler için Dava, Karşı Savlar” gibi kitapları vardır. Üzücü olan bu eserler yaşadıktan 800 yıl sonra bile mevcutken günümüzde kaybolmuş olmasıdır.


     
   Protagoras’ın görüşlerine geçmeden önce Sofistlere kısaca değinmek gerekir. Daha önceki bölümde ayrıntılı anlatılan konuyu aşağıdaki linkten görebilirsiniz.



Sofistler


            Sofistler, Antik Yunan dünyasında özellikle Atina’da görüşlerini insanlarla paylaşan kişilerdi. Ancak bunu kimi zaman astronomik tutarlara ulaşan, belirli bir ücret karşılığı yaparlardı. Onlar aslında günümüzün özel ders veren öğretmenleriydi. Ancak felsefeyi para ile “satmaları” Platon gibi birçok ismin ve bu derslere ulaşamayan sıradan yurttaşların tepkisini çekmişti. Gorgias gibi birçok sofist aslında bir akım bir okul olmaktan çok uzaktı. Onların ortak noktası insanı temel alan felsefe anlayışları ve bunu ücret karşılığında sunma biçimleriydi. Antik Yunan’da birbirleriyle tezat birçok sofist vardı.

            Bu sofistlerin en önemlilerinden biri olan Protagoras’ın en önemli cümlesi kuşkusuz “İnsan her şeyin ölçüsüdür” ifadesidir. Bu cümle, Aristoteles’in Metafizik gibi birçok kitabında Protagoras tarafından söylendiği defalarca tekrarlanır.
           
            Protagoras şöyle demiştir:

“Bütün şeylerin ölçüsü insandır, var olanların var olmalarını ve var olmayanların var olmamalarının…”
“Her hangi bir şey bana nasıl görülüyorsa benim için öyledir, sana nasıl görülüyorsa senin için öyle”

            Bu kuşkuculuk akımında ilk ortaya çıktığı bir durumdur. Protagoras, hiçbir şeyin kesin olmadığını her şeyin göreceli olabileceğini savunur. Bir kişi için su sıcaktır. Ancakonurcoban.com başka bir kişi için soğuk olabilir. Duyularımız bize tamamen farklı şeyler söyleyebilir. Hangisinin doğru olduğu belli değildir.

Bu görecelik kavramı, tek bir gerçeğin olduğu düşüncesine oldukça sert bir cevaptır. Hatta mutlak bir doğru, mutlak bir gerçeğin evrende bulunduğu anlayışına karşı, insan odaklı bir felsefenin de habercisidir. Protagoras, duyuların tek olmadığını herkese göre farklı olduğunu ısrarla vurgular. Birine acı gelen birine tatlı gelebilir. Bu belirsizlik birçok filozofun duyulara güvenilmemesi gerektiğini inanmalarına neden olmuştur. Bu da insandan uzaklaşmalarına ve insan dışı genel bir kabule uzanmıştır. Oysa Protagoras evrensel değerler yerine insan için önemli olan değerleri savunmuştur.




            Örneğin yasalar konusunda evrensel bir kanun her yerde aynı şekilde karşılanmaz. Bir ülke için bir yasa doğru olsa da, başka bir ülke insanları için yanlıştır. Protagoras, yasaların hazırlanırken en iyi olanın değil o ülke için en iyi olanın seçilmesi gerektiğini söyler. Önemli olan o ülke için seçilen “iyi, doğru” yasanın o ülkenin diğer yasalarıyla uyumlu olup olmadığıdır. Mesela bir toplumda boşandıktan sonra evlenmek normalse, o devlette bu yasal olmalıdır. Devletin diğer kanunları da bu anlayışı korumalı ve bu doğru üzerinden diğer yasalarını oluşturmalıdır. Bir başka toplumda boşanma sonrası evlenmek ahlak dışıysa bu devlette bu yasal olmamalıdır. Tüm kanunlar, boşanma sonrası evliliğin olamayacağı doğrusu üzerinde ilerlemelidir. Her iki devletin de kendi doğrusu vardır. Burada bir devlet diğerini yasa dışı olarak göremez. Hatta diğerini ahlak dışı diye de suçlayamaz. “Ahlak” ve “doğru”, insana bağlıdır. Belki burada kast edilen tek bir insan değildir. Ortak değerleri savunan toplumlar, ya da İlkçağda var olan şehir devletleri, sitelerdir.

            Ceza konusundaki görüşleri ise modern cezalandırma anlayışına benzerlik gösterir. “…Bir insanı gerçekte yaptığı şeyden dolayı değil, onu bir daha yapmaması için cezalandırırız” (Platon, Protagoras, 324)

Protagoras’ın tanrılar hakkındaki görüşleri oldukça radikaldi. Onların varlığını ne kabul eder ne de yok sayardı. Çünkü insan ömrü yeterli bir kanıtlama süresine sahip değildir. Şöyle demiştir;

 “Tanrılara gelince, ne onların var olduklarını, ne var olmadıkları, ne de ne şekilde olduklarını biliyorum, çünkü bu konuda bilgi edinmeyi engelleyen çok şey vardır:
 Onların duyularla algılanmamaları ve insan hayatının kısalığı…”
           
            Bu bilinemezci yaklaşım onu dinsizlik suçlamasıyla baş başa bırakır. Yargılanacağını ve büyük ihtimalle ölüm cezasını alacağını fark eden Protagoras bir gemiyle şehirden kaçar. Ancak yolda geçirdiği bir kaza sonucu hayatını kaybeder.

Protagoras, diğer sofistler gibi derslerini ücret karşılığı veriyordu. Ancak bunu doğal olarak görüyordu. Aynı günümüzdeki öğretmenler gibi… Ancak o bilgi aktarımın sadece belirli bir kesme ait olması gerektiğini de savunmuyordu. Ona göre herkes felsefeyi, erdemi öğrenebilirdi. Kimse bu konuları öğrenemez diye suçlanamazdı. Ancak bu teorik düşünce uygulamadaki astronomik ücreti nedeniyle pratiğe geçemiyordu.onurcoban

            Platon’un Protagoras ile aynı adlı diyaloğun hemen başlarında bu durum gülünç bir şekilde ifade edilir.

            “-…Evet, bilgisini kendisine sakladı, benimle paylaşmadığı için hata yaptı.
         -Zeus adına yemin ederim ki ona para verirsen bilgisin seninle paylaşacaktır. Böylece sen de bilgin olursun.” (Protagoras, 311)

            Bu diyalogda Platon, Protagoras’ın görüşlerini Sokrates aracılığıyla yanlışlar hatta onu sinirlendirerek gülünç duruma düşürür. Arka arkaya gelen soru cevaplarla Protagoras’ın düşüncelerindeki açıkları gösterir ve erdemin öğretilemeyecek bir kavram olduğu sonucuna ulaştırır. Bu durum Protagoras’ı şaşırtır ve diyaloğun baş kahramanı Sokrates’in zekâsını tebrik ederek, konu kesinliğe ulaşamadan kapatılır. Tıpkı Platon’un diğer diyaloglarında olduğu gibi…

Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban




.

Sofistler - Genel Değerlendirme

Felsefeye bir bakış

15. Bölüm Sofistler 1 - Genel Değerlendirme

Yazan: Onur Çoban

İnsan üzerine bir felsefe

            İlkçağda bilim, sanat ve kültürde yaşanan büyük gelişmelerle birlikte Felsefede de hızla gelişti. Daha önceki bölümlerde anlattığımız doğa filozofları dünyayı açıklamaya çalışırken, krallık ile demokrasi arasında gidip gelen Antik Yunan dünyası hızlı bir değişim geçiriyordu.

            İşte bu kültür patlamasının yaşandığı dönemde özellikle Atina’da kendilerine Sofist denilen bir grup ortaya çıktı. Aslında Sofistler bir felsefe okulu veya düşünce akımını temsil etmiyordu. Hatta birbirleriyle çelişen düşüncelere de sahip isimler vardı. Sofistleri, bir akımdan çok, genel olarak belirli bir “meslek grubu” görme eğilimi vardı.




            Günümüzde Sofist kelimesinin kötü bir anlamı vardır. Ancak Sofistlerin döneminde böyle bir anlam yoktur. Kelime anlamı olarak bilge, uzman gibi anlamlara gelmekteydi. Sofistler kendilerine de bu ismi yakıştırmaktaydı. Ancak onlara karşı olan başta Platon olmak üzere birçok isim, onları gülünç, utanmaz olarak değerlendirdi. Zamanla da Sofist kelimesi saygınlığını yitirerek özellikle akademik kariyerdeki birinin istemeyeceği bir unvan haline geldi. Oysa Antik Yunan’da sofistler aslında birer öğretmen birer profesör konumundaydı.

            Peki, başta Platon olmak üzere birçok düşünür neden Sofistlere karşıydı? Görüşlerini beğenmese bile bu kadar eleştiriyi başka hiçbir düşünür yaşamamıştı. Sofistlere tepki gösterilmesinin nedeni, onların felsefeyi para için yapmasıydı. Sofistler aslında paralı öğretmenlerdi. Onlar düşüncelerinin karşılığında para kazanıyorlardı. Bunuonurcoban.com özel ders veya toplu konuşmadan para alarak gerçekleştiriyorlardı. O yıllar için felsefeyi para karşılığında “satmak” büyük bir olaydı. Diğer filozoflar öğrencilerine gizli veya halka açık bir şekilde felsefe öğretiyorlardı. Hatta Platon ve Aristoteles gibi okul kurarak bunu yapanlar vardı. Ancak bundan para alınmazdı. Sofistler, aslında günümüzün lise, üniversite hocalarından hatta özel ders veren öğretmenlerden farklı bir şey yapmıyorlardı. Günümüzde bu durum çok normal gelse de o yıllarda bunun meslek olması kabul edilemez bir noktadaydı.

            Para ile ders vermenin başka bir sorunu da bunu alacak olan öğrencilerdi. Ücretleri oldukça pahalı olduğundan her isteyen değil ancak soylu veya varlıklı kişilerin çocukları bu derslere ulaşabiliyordu. Böylelikle düşünce anlamında iyi olan değil varlık anlamında iyi olana felsefe aktarımı sağlanıyordu. Tabi bu durum sadece felsefe anlamında yaşanmıyordu. Birçok sofist güzel konuşma, hitabet ve karşıdakini etkileme sanatı gibi teknikleri de ücret karışığı öğretiyordu. Antik Yunan dünyasında mahkemelerde ve toplumda kendi kendinizi savunmanız çok önemliydi. İyi bir hitap yeteneği olan davaları kazanabiliyor, toplum içinde kendi statüsünü artırabiliyordu. Doğal olarak zenginler bu yöntemleri sofistlerden öğreniyor ancak fakirler öğrenemiyordu. Toplumdaki bu sınıf ayrımı birçoklarının sofistlere kin duymasına neden oldu. Örneğin en ünü sofistler, Protagoras ve Gorgias’ın tek bir dersine bile servet ödenmesi gerekiyordu.onurcoban.com

            Platon, Protagoras diyaloğunda para ile bilgi vermenin sadece ahlak dışı değil aynı zamanda mantıksızlığını da ele alır. Özellikle gençlerin hiç sorgulamadan bu durumu büyük bir heyecanla kabul etmelerinin yanlışlığını vurgular. Nasıl bir hekime danışmadan önce onun uzmanlığını araştırıyorsak, bedenden daha önemli olan ruh için de bize düşünce öğretecek kişiyi iyi tanımak gerektiğini söylüyordu. On göre bu Sofistler bunun için yeterli değildi.




            Sofistlerin ortak özellikleri belli bir düşünceyi savunmak değil belli bir düşünme biçimini sürdürmekti. Onlar yeni bir çağ başlandığının farkındaydı. Bu yeni kültürde yurttaşlık en önemli unsurdu. Demokrasinin gelişimi ile mecliste ve mahkemelerde söz sahibi olmak çok önemliydi. Sokrates örneğinde olduğu gibi bu meclisler ölmenize veya yaşamanıza karar veriyordu. Buralarda “derdinizi” iyi anlatmak artık sadece statü meselesi değil, ölüm kalım meselesiydi. Artık bazı eski filozoflarınonurcoban düşündüğü gibi bu dünyanın dışında veya daha genel konular önemini yitirmiş, dünyevi işlerde bilgi sahibi olmak yaşam için önemli hale gelmişti. Artık felsefe doğa üzerine değil insan üzerineydi.

            Bu dönemde birçok Sofist yaşasa da en önemli ikisi Protagoras ve Gorgias’tı. Ayrıca Antiphon, Hippias, Prodikos, Thrasymakhos, Kallikles gibi isimler vardı. Protagoras ve Gorgias’a ayrı bir bölüm ayırmak doğru olacaktır. Onlara geçmeden diğerlerine kısaca değinelim.

-Antiphon, Atina doğumlu bir Sofisttir. “Hakikat üzerine” adlı çalışması günümüzde yakın bir tarihte bulunmuş olması ilginçtir. O, Yunanlı ve Barbar anlayışını kesin bir dille ret eder. Ona göre doğa bakımından, soyu bir Yunan ile sıradan bir Yunan’ın hiçbir farkı olmadığı gibi; bir Yunan ile Yunan olmayan arasında da bir fark yoktur. Bu o dönem için oldukça radikal bir düşüncedir. Tüm toplumlar gibi Yunan kentlerinde de kendilerini üstün görme, seçilmiş ulus olma anlayışı vardır. Antiphon, ayrıca doğa yasalarının insanlar tarafından oluşturulan yasalardan daha üstün olduğunu belirtir. Bir kişi insanlar tarafından konulan bir yasayı çiğner ancak bunu kimse görmezse bu yasanın cezasından kurtulabilir. Oysa doğa yasalarına karşı gelmekten kaçma şansı yoktur.

            -Thrasymakhos, Khalkedon (Kadıköy) doğumlu bu Sofist hakkındaki en güzel kaynak Platon’un Devlet eseridir. Hayatının büyük kısmını Atina’da geçirmiş, ünlü Sofist hatip Gorgias’dan dersler almıştır. Thrasymakhos, güçlüyle güçsüzün eşit olmasına karşı çıkar. O, doğaya baktığında güçlü hayvanların güçsüzü yediğini söyler. Doğada olan buysa, insanlarda da güçlünün yönetmesi ve iktidarda kalması doğaldır. Devlet’te belirttiğine göre Thrasymakhos, “adalet, güçlünün işine gelendir, güçlünün yönetmesi adildir” görüşünü savunur.

            -Kallikles, Platon’un diyaloglarında ismi sürekli geçen isimlerden biridir.   Thrasymakhos gibi o da, doğa bakımından adil olanın, güçlünün zayıfa göre daha fazla varlıklı olmasıdır der. Platon’un Gorgias diyaloğunda “…ama bana göre yasalar güçsüz insanlar için ve onların büyük bir bölümü tarafından yapılmıştır.” ifadesini kurar. Aynı diyalogda Sokrates’e yaşlı bir adamın felsefe ile uğraşmasının gülünç olduğunu belirtir. Ona göre Felsefe ile gençlerin uğraşması yararlı ve doğaldır. Ancak artık yaşını başını almış kişilerin bunu yapmaması gerekir. Yine aynı kitapta, insan doğası gereği yaşamayı ölmeye; özgürlüğü köleliğe; güçlülüğü zayıflığa tercih ettiğini belirtir.

            -Lykophron, modern zamanlarda ortaya çıkan toplum sözleşmesi benzeri bir kavramı ortaya atar. Ona göre, doğada ne ahlak kuralları ne de yasalar vardır. Bunların oluşması için ortak bir karar bir sözleşme yapılmakta, bu şekilde şehirler, devletler oluşmaktadır.

            -Kritias, yine Platon’un diyaloglarında sıklıkla görebileceğimiz, Atina’da yöneticilik de yapmış olan bir kişidir. İyi bir hatip ve şair olan Kritias, Otuzlar Yönetimi olarak bilinen Atina yöneticilerinin en önemlilerinden biri ve Platon’un akrabasıdır. Tanrı inancı hakkında söyledikleri dönemi için oldukça farklıdır. Kritias, Tanrıların olmadığını bunları insanlar tarafından yaratıldığını söyler. Çünkü Tanrı korkusu nedeniyle insanlar daha adil daha düzenli yaşamaktadırlar. İnsan doğasında yasalara karşı gelmek vardır. Tanrı korkusu ile insanlar hırsızlık, cinayet gibi suçları işlemeye çekinebilirler. Ayrıca bu durum siyasetçinin de işine gelmekte ve toplumu yönetmesi daha kolay olmaktadır.

     -Prodikos, Yunan gramerinin temellerini atan Protagoras gibi gramer konusunda çalışmalar yapan önemli bir Sofisttir. Yaklaşık M.Ö. 465-399 yılları arası yaşamıştır. Ayrıca Tanrıların aslında insanlar tarafından yaratıldığını ima etmiştir.

       -Hippias hakkında Platon “Büyük Hippias” ve “Küçük Hippias” adlı 2 diyalog yazmıştır. Hippias tüm insanlar arasında doğal bir benzerlik bir akrabalık olduğunu savunur. Ancak yasalar buna rağmen her yerde aynı değildir. Yine de iyi insanları ödüllendirmek ve Tanrılara saygı göstermek gibi yasaların evrensel ve doğal olduğunu belirtir.

Protagoras ve Gorgias için ayrı bir konu başlığına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. Kısaca bahsetmek gerekirse;

            -Protagoras

            Protagoras hakkındaki en güzel kaynaklardan biri Platon’un aynı adlı diyaloğudur. “İnsan her şeyin ölçüsüdür” cümlesiyle meşhur olan bu sofist, dönemin kuşkusuz en önemli kişilerinden biriydi. Özellikle Tanrılar konusundaki görüşleri nedeniyle yargılanmak istenmesi önemlidir.

            -Gorgias

            Dönemin en önemli retorik yani güzel konuşma ustasıdır. Hiçbir şeyin var olmadığını, varsa bile bunun bilinemeyeceğini, bilinse bile bunu başkalarına iletilemeyeceğini savunmaktadır.

            Görüldüğü gibi dönemlerinde çok popüler olmalarına rağmen çok sayıda eleştirilere maruz kalan Sofistler, ne yazık ki gerektiği saygıyı sonraki yüzyıllarda da tam olarak görememişlerdir. Oysa doğrusu ve yanlışıyla düşünce tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptirler. Görüşlerinin çoğu bakımından Sokrates gibi bir figürden ayrı düşseler de, Sokrates ve ardıllarının ortaya çıkmasında da büyük önem taşırlar. 

Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...