Anaksagoras etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anaksagoras etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sokrates

Felsefeye bir bakış

18. Bölüm Sokrates

Yazan: Onur Çoban


Kendini Bil 

        Sokrates, felsefeye getirdiği yeni bakış açısı ve trajik ölümü ile sadece felsefenin değil tüm insanlık tarihinin en ünlü ve önemli kişilerinden biridir.

            Sokrates hakkında hem çok şey bilmekte hem de aynı şekilde çok az şey bildiğimizi düşünmekteyiz. O, kendi felsefi tekniği nedeniyle yazılı değil sözlü bir şekilde düşüncelerini dile getirmiştir. Zira büyük ihtimalle de bu görüşleri yazıya dökmek gibi bir niyeti hiç olmamıştır. Bu nedenle doğrudan onun görüşlerini içeren bir kaynak ne yazık ki elimizde yok… Ancak başta Platon olmak üzere hem onun döneminde yaşayan hem de sonraki yıllarda onu görüşlerini alıntılayan birçok isim vardır. Bu sayede doğrudan olmasa da dolaylı olarak onun görüşlerini hemen hemen biliyoruz. Ancak bunların ne kadarı ona ait ne kadarı bunu yazanlara ait olduğu çok tartışılan bir konu hatta yüzlerce yıldır bir uzmanlık alanı olmuştur.


          Sokrates hakkında Diogenes Laertius MS. 3.yüzyılda yazmış olduğu Ünlü Filozofların Yaşamları ve Görüşleri adlı kitap, Ksenophon ve Aristoteles’in birçok eseri ve ünlü yazar Aristophanes’in Bulutlar adlı oyunu dönemin önemli kaynaklarıdır. Ayrıca yüzyıllar boyunca birçok filozof ve akademisyen onun çalışmaları hakkında eserler yazmıştır. Ancak kuşkusuz Sokrates denilince akla ilk gelen isim Platon’dur. Sokrates’in öğrencisi olan Platon neredeyse tüm eserlerinde Sokrates’i başkahraman olarak kullanır. Hem hocasına duyduğu saygı hem de onun trajik ölümünü kabul edememesi nedeniyle felsefi görüşlerini aktarırken Sokrates’i (aynı gerçekte olduğu gibi) diyalog yoluyla konuşturur. Ancak burada hangi eserlerin Sokrates’in orijinal düşünceleri hangilerinin Platon’un düşünceleri olduğu sorunu çıkar. Genel kabul gören düşünce, Platon’un gençlik dönemindeonurcoban.com yazdığı eserlerin Sokrates’in görüşlerini ilettiği, ileriki yıllarda yazdığı eserlerin ise kendi görüşleri olduğudur. Gerçekten de Platon’un felsefesindeki değişim bu durumu haklı çıkarır. Gerçek ne olursa olsun en çok kabul edilen konu, Platon’un yazmış olduğu “Sokrates’in Savunması” eserinin Sokrates’in görüşlerine en yakın olduğudur.

            Sokrates, önceki birçok ünlü filozofun aksine Atina doğumludur. MÖ. 470-399 arasında yaşamıştır. Annesinin Phainarete adlı bir ebe olduğu, babasının da Sophroniskos adlı bir taş ustası olduğu kabul edilir. Özellikle babasının mesleği birçok eserde vurgulanır. Hatta Atina’daki Akropolde onun eseri olan bazı yapılar olduğu söylenir. Laertius, onunda babası gibi bir taş ustası olduğunu vurgular. Gençliğinde ünlü yazar Euripides’e yardımcı olduğu söylenir. Onun tragedyalarını yazarken yardımcılık yapması edebi anlamda da güçlü olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

            Döneminde Demokritos gibi birçok filozof, ülkeleri tek tek gezmekteydi. Sokrates ise sadece askerlik görevi için Atina’dan ayrıldı. Peloponnes Savaşı sırasında ağır zırhlı asker olarak savaşmıştır. Bir kuşatma sırasında Alkibiades’in hayatını kurtarmış ve cesareti nedeniyle madalya ile ödüllendirilmek istenmiştir. Sokrates ise bu madalyadan Alkibiades lehinde feragat etmiştir. Bir başka savaşta tüm ordu dağılmışken soğukkanlılığını yitirmemesi ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Yine yargıçlıkla görevlendirildiği bir kamu davasında ilkeli duruşu ile dikkat çeker. Dönemin otuzlar yönetiminin kararlarına karşı çıkma cesareti gösteren ender kişilerdendir. Kısacası cesur olmak gibi bir ünü vardır.

            Aristoteles’in belirtiğine göre 2 kadınla evliydi. Bunun nedeni o yıllarda nüfusun azalması nedeniyle Atina’da çok eşliliği yasallaşarak çocuk sayısının artırma kararının olmasıydı. Eşi ile birçok hikâye günümüze gelmiştir. Anlatılana göre eşi oldukça şikâyet eden ve Sokrates’e sürekli bağıran biridir. “Evlenin, eğer iyi bir kadına rastlarsanız mutlu, kötü bir kadına rastlarsanız filozof olursunuz” şeklindeki ünlü sözü meşhurdur. Evlenmeli mi evlenmemeli mi sorusuna şöyle de bir cevabı da verir; “Hangisini yaparsan yap pişman olacaksın”




            Birçok kaynak onun çirkin olduğunu vurgular. Ancak buna rağmen hem kadınların hem de erkeklerin ilgisini çektiği anlatılır. Oldukça eski püskü şeyler giyse de Platon’un Şölen adlı eserinde olduğu gibi eğlence zamanı da hem güzel giyinir hem de içki içerdi. Bu durum onun daha sonra birçok felsefe akımında olduğu gibi dünya nimetlerinden tamamen vazgeçmediğini gösterir. O her konuda olduğu gibi ölçülü davranma konusunda da kararlıdır. Yaşlılığında lir çalmasını öğrenecek kadar da azimliydi.
           
Diogenes Laertius, ünlü filozof Anaksagoras’ın öğrencisi olduğu söylendiğini belirtir. Başka bazı kaynaklar ise Anaksagoras’ın öğrencisi Arkhelaos’un öğrencisidir der. Genel düşünce doğafilozoflarında dersler aldığı veya onların eserlerini araştırdığı yönündedir. Ünlü Elea’lı Zenon’la da tanışmıştır. Anlatıldığına göre Euripides ona ünlü düşünür Herakleitos’un eserini vermiş ve nasıl bulduğunu sormuştur. Sokrates “Anladıklarım mükemmel; herhalde anlamadıklarım da öyledir” diye cevap vermiştir. Ancak onların ilgi alanı ile Sokrates’in ilgi alanı uyuşmamaktadır. Kendi değimiyle o, “Evde yaşanan iyi ve kötü şeyleri” araştırmak istiyordu. Evrenin neden olduğu nereye gittiği değil, insan odaklı bir felsefe peşindeydi. Bu açıdan aslında Sofistler ile çok uzak değildi. Sofistler, Sokrates’in yaşadığı yıllarda para ile özel dersler veren filozoflardı. Onlar da doğa filozofları gibi düşünmüyor insan odaklı daha pratik ve yaşamla doğrudan ilgili bir felsefe ile uğraşıyorlardı. Sokrates’in onlardan etkilenmiş olduğu muhakkaktır. Ancak onların para ile bu işi yapmaları yani “felsefeyi satmaları” kabul edemediği bir şeydi. Platon’da aynı görüşte olup Sokrates ağzından Sofistleri defalarca eleştirmiş, dalga geçmiştir.

Sofistler Hakkında ayrıntılı bilgi için: Sofistler

Sokrates’in felsefesini en güzel anlatan hikâye şudur. Ünlü Delfi (Delphoi) Tapınağındaki kâhinler dünyanın en bilge kişisinin Sokrates olduğunu söylerler. Sokrates ise bunu kabul etmez. Çünkü ona göre kendisi neredeyse hiç bir şey bilmiyordur. Bunun üzerine kendisinden daha bilgili kişilerin olduğunu görmek için onları aramaya başlar. Siyasetçiler, sanatçılar, zanaatçılar kim varsa tek tek bu insanlarla konuşmaya başlar. Onlara sorular sorarak bildikleri şeyleri öğrenmeye çalışır. Ancak Sokrates sorular sordukça, karşısındaki kişiler önce tereddütte düşer sonra da söyledikleri her şeyin doğru olmadığını fark ederler. Sokrates insanlara sormaya devam eder. Ancak görür ki kendisini en bilge sanan her şeyi bildiğini düşünen kişiler yanılıyordur. Aslında hiç bir şey bilmemektirler. O zaman Sokrates şunu fark eder. Tüm bilge geçinenler aslında hiç bir şey bilmemekte, bilgisizliklerini de farkında değillerdir. Sokrates en azından bir şey bilmediğini bilmektedir! Kehanet, bu açıdan bakıldığında doğrudur.

            Sokrates, Platon’un diyaloglarında olduğu gibi karşılıklı soru cevaba dayanan bir yöntem ile konuşurdu. Diyalektik, yani soru cevaba dayalı bu yöntemi ilk bulan aslında o değildi. İlk kez Parmenides’in öğrencisi Zenon’un bu yöntemi bulduğu düşünülür. Sokrates ise bunu başarılı bir biçimde geliştirmiştir. Eğer üslubu Platon’un anlattığı gibiyse, kendisini üstün göstermeden, çoğu zaman karşısındakinin üstünlüğünü, saygınlığını vurgulayan, kendisini sadece bilgiyi arayan bir bilgisizmiş gibi gösteren bir üslupla konuşurdu. Tabi bu açıdan bakıldığında bunu aslında alaycı bir üstün görme şeklinde de düşünebiliriz. Çünkü Sokrates karşısındaki kişiyi ne kadar yüceltse de aslında bir yandan onun cahilliğini ortaya çıkarmaktaydı.onurcoban Karşısında bir konuyu savunduğundan ona “peki şunun hakkında ne düşünüyorsun” diye sorardı. Alacağı cevaba göre önceki düşüncenin tezat olup olmadığını sorardı. Bu soruları öyle bir kurgu ile sorardı ki sonunda karşısındaki ilk düşüncesinin yanlış olduğunu kabul etmek zorunda kalırdı. Tabi karşısındakiler bu duruma sinirlenir hatta Sokrates’e kızardı. Bu tavrı ile Atinalı ileri gelen kişilerin kızgınlığını çekmiş olması sürpriz değildir. Çünkü zengin ve bilge kişiler insanların önünde birer cahil durumuna geliyorlardı. Özellikle Sofistlerin bu şekle düşmesi para ile felsefe yapanlar için oldukça tehlikeli bir durumdu.

            Sokrates, bu tavrını sürdürdükçe gençlerin ilgisini çekti. Zaten o da gençlerin kendisi gibi soru sormalarını bilgiyi aramalarını istiyordu. Eskiden Sofistlere paralar vererek onların peşinde koşan gençler, artık toplumu kızdıran Sokrates’in peşinden gidiyorlardı. Toplumun ileri gelenlerine göre Sokrates gibi bir gençlik yaratılması büyük bir sorundu. Çünkü onlara göre Sokrates açıkça gençlerin ahlakını bozuyor onların kafasını karıştırıyordu!

            “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değer olmayan bir hayattır”

Sokrates felsefesinin en önemli kavramlarından biri, Erdem ve Mutluluktur. Doğa filozoflarının aksine bireye önem veren Sokrates, daha çok Ahlak konusuna değinir. Sokrates’e göre bütün insanların amacı mutluluktur. İnsanlar mutlu olmak istemekte bunun için çabalamaktadır. O halde mutluluğa ulaşmak en önemli şeydir. Peki, bir insan en büyük mutluluğa nasıl ulaşacaktır? Sokrates’e göre en büyük mutluluk kaynağı bilgidir. Bilgiye ulaşmak en büyük erdemdir. Bilgisizlik ise erdemsizliktir.onurcoban.com

            Sokrates’e göre erdem aşırıya gitmemektir. Onun felsefesini en iyi anlatan kavramlardan biri ölçülü olmaktır. Örneğin birçok insan haz veren şeylerin peşinde koşar. Sokrates’e göre bunun aşırı olması zararlıdır. Ancak bu demek değildir ki, haz veren her şey kötüdür. Hazın tamamen bastırılması da aynı ölçüde kötüdür. Sokrates burada bir uyumu savunur. Örneğin güzel yemekler yemek insana haz verir. Ancak yemeği hayatının amacı yapıp sürekli ziyafet sofrası kurmak erdemsizliktir. Ancak güzel yemeklere tamamen sırt çevirip beden ve ruhumuza iyi gelecek bu hazzı yok saymak da sağlıklı değildir. Önemli olan ölçülü bir uyumla bu hazzı sağlamaktır. Bu ölçülülük kavramı önemlidir. Çünkü Sokrates’in izinden giden birçok filozof ve felsefe akımı hazzı tamamen yok sayma eğilimine de kapılmıştır. Sokrates, İnsanların yemek yemek için yaşadığını kendisinin ise yaşamak için yemek yediğini söyler.

Sokrates’e göre kimse bilerek kötülük yapmaz. Hatta daha da ileri giderek, kötülük yapmaktansa kötülüğe maruz kalmanın daha iyi olduğunu söyler. “Bir insan yanlışa yanlışla karşılık vermemeli ve kendisine herhangi bir kötülük yapılsa bile kötülük yapmamalı” sözü önemlidir. İlerleyen yüzyıllarda bu görüş Stoacılara ilham kaynağı olacaktır. Yine aynı düşünce Hristiyanlığın ve Hristiyan Felsefesinde de etkisini gösterecektir.

Sokrates demokrasiye karşıdır. Platon’un da kendi düşüncesi olduğu gibi (bu görüş biraz iç içe geçmiştir) alanında en iyi kişiye en iyi olduğu yetki verilmelidir. Nasıl bir kaptan varken ayakkabıcı geminin kontrolüne geçmezse, devleti de bu konuda uzman olan kişilerin yönetmesi gerekmektedir. Bu konuda daha ayrıntılı görüşleri Platon ilerletmiştir. Kısaca Platon, sadece bilge bir yöneticinin yani filozof bir kralın başta olmasının en iyi olduğunu düşünür. Tabi önemli olan bu kişinin gerçekte olup olamayacağıdır.



Sokrates ölüm suçlamasına rağmen dönemin Tanrılarına karşı olduğunu söyleyemeyiz. Hatta birçok Platon Diyaloğunda, Zeus ve diğer tanrılara açıkça saygı gösterir. Ama o aynı zamanda kendisiyle sürekli konuşan ona yol gösteren bir Daimon bir Tanrısal varlığına da sahip olduğunu söyler.

Sokrates, döneminde tanınan biridir. Bunun en güzel kaynağı Aristophanes’in onun hakkında yazdığı “Bulutlar” oyunudur. Bu eserde Sokrates’in düşünceleri alay konusu edilmiştir. Ancak aynı zamanda bu eser, Atina’nın önemli kişilerinde var olan nefreti daha da arttırmıştır. Sokrates’in gençlere yanlış bilgiler öğretmesi ve sürekli onları gülünç duruma düşürmeleri güçlü insanların Sokrates’e öfke duymalarına neden olmuştur. Anytos, Lykon ve Meletos adlı kişilerin suçlamalarıyla dava açılmıştır. Bu yeminli suçlama, Laertius’a göre onun zamanında Atina’da Metroon’da saklanmaktaydı. Günümüzde ulaşılamamaktadır.

            Suçlamaya göre Sokrates devletin tanrılarına inanmamakta ve yeni tanrılar getirmektedir. Ayrıca gençlerin ahlakını da bozmaktadır. Oysaki bunlar aslında birer bahanedir. Atinanın önemli kişileri Sokrates’in kendilerini gülünç duruma düşürmesini engellemek ve ondan öç alma peşindeydiler. İstenen ceza ölüm olsa da, aslında kimse Sokrates’in idam edilmesini beklemiyordu. O yıllarda bundan kaçınmak için bazı yollar vardı. Örneğin dava sırasında eş ve çocuklarını getirerek duygu sömürüsü yapmak bir gelenekti. Bu sayede yargıçlar hafifletici sebep buluyorlardı. Ancak Sokrates bunu gülünç bulmuş ve uygulamamıştı. Yine davadaki savunmasında geri adım atmıyor, özür diler gibi davranmıyordu. En sonunda ceza açıklanırken, ölüm dışında bir ceza verilmesini mahkemeden isteme hakkı vardı. Ancak o neredeyse bununla dalga geçti.

            Tarihini bu en ünlü davası ile ilgili Platon’un yazmış olduğu “Sokrates’in Savunması” oldukça güzel bir eserdir. Yine Platon’un aynı konuyu ele aldığı Euthyphron, Kriton ve Phaidon diyalogları da önemlidir. Euthyphron, davanın hemen öncesini anlatılır. Bu diyalogda dava nedeni olarak “yeni Tanrılar icat ettiği ve eskilerine inanmadığı” belirtilir.

            Sokrates’in Savunması adlı eser kuşkusuz sadece felsefenin değil edebiyatın da en güzel eserlerden biridir. Sokrates burada kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmeye çalışır. Örneğin kendisini Güneş ve ayın taş-toprak parçası olduğunu söylemekle suçlayan Meletos’a, “sen beni değil Anaksagoras’ı suçladığını sanıyorsun” diye çıkışır. Bu görüşlerin kendisine ait olmadığını, ayarttığını söylediği gençlerin bu bilgileri kitaplardan rahatlıkla bulabileceğini söyler. Ayrıca Sokrates, kimseden bilgi öğretmek için Sofistler gibi para almadığını defalarca tekrarlar.

            Ancak bu suçlamalara verdiği cevaplar yeterli bulunmaz. Sokrates suçlu bulununca tekrar kürsüye çıkar. Atina yasalarına göre başka bir ceza, örneğin para cezası önerme hakkı vardır. Ancak Sokrates parası olmadığını dostlarının yardımıyla düşük bir tutarı ödeyebileceğini önerir. Bu tavrı biraz da küçümseyici bir üslupla olduğundan ölüm cezasına çarptırılır.

            Kriton diyaloğunda, ölüm cezasının infaz öncesi anlatılır. Sokrates’in dostları onu hapisten kaçırmak istemektedirler. Kriton bu konuda tüm servetini harcamaya hazır olduğunu belirtir. Her şey ayarlanmıştır. Ancak Sokrates buna karşı çıkar. Ona göre doğru veya yanlış yasal mahkeme bir sonuca varmıştır. Bu sonuca karşı çıkmak erdemsizliktir. Çünkü Sokrates vatandaşı olarak o devletin yasalarına uyacağına söz vermiştir. Mahkemede istediği sonuç çıkınca onu kabul etmek, istemediği sonuç çıkınca buna itiraz etmek erdemli bir davranış değil kendi çıkarını düşünmektir.

            Phaidon diyaloğunda idam anlatılır. İdam sırasında Sokrates’in dostları ve öğrencileri olan Apollodoros, Kritovoulos, Kriton, Ermogenes, Epigenes, Aiskhines, Antisthenes, Ktes,ppos, Meneksenos, Simmias, Kebes, Phaidondes, Eukleides, Terpsion oradadır. Kitabın yazarı Platon hastadır. Sokrates için ölüm kötü bir son değildir. Bütün hayat boyunca ölümü bilerek yaşadıktan sonra, ölüm yaklaşınca bundan öfkelenmenin gülünç olduğunu söyler. Ayrıca “gerçek filozoflar ölmeye idmanlıdırlar ve bütün insanlar içerisinde en az korkanlar onlardır” der. Eşinin haksız yere ölüyorsun diye ağlamasına kızar. “Haklı olarak ölmek daha mı iyi olurdu” der.

            Sokrates’in ölümünden sonra Atinalılar bu durumun yanlışlığını kabul ettiler hatta Meletos’u ölüme mahkûm ettiler. Davaya neden olan birçok kişi ise sürgün edildi. Ancak yıllar sonra Aristoteles de neredeyse aynı kadere mahkûm olacaktı.

            Sokrates birçok kişi ve akımı etkilemiştir. Onun genç öğrencileri ilerde kendi okullarını kurmuş ve birer gelenek başlatmışlardır. Tarihçiliği ile ünlü Ksenophon onun savunmasını kalem almıştır. Platon’un aksine daha ılımlı bir dava olduğunu söylese de ölüm cezasının çıkması bu görüşü pek desteklemez. Muhtemelen hocasının “anısı” iyi olarak yaşatma amacıyla böyle yapmıştır.

Daha sonra kendi akımlarını kuran Euklides ve Megara Okulu, Antisthenes ve Kinik Okulu, Aristippos ve Kirene Okulu, Phaidon ve Elis-Eretria Okulu ile Aiskhines, Kriton, Platon ve Ksenophon gibi isimler birbirlerinden farklı görüşler taşısa da kökenlerin Sokrates’ten almışlardır. Ayrıca erdem konusunda Stoacıları derinden etkilemiştir. Bu isimlere ilerleyen bölümlerde ayrıca değineceğiz. Tüm bu isimlerin yanı sıra hem Sokrates’i hem de kendi felsefesini anlayabilmek için Platon’a özellikle bakmak gerekir.


Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban


.


Atomcu Filozoflar Leukippos ve Demokritos

Felsefeye bir bakış

14. Bölüm Doğa Filozofları 12

Atomcu Filozoflar Leukippos ve Demokritos

Yazan: Onur Çoban


“Bir kanıt bulmayı, Pers Kralı olmaya yeğlerim”

  Sokrates öncesi doğa filozofların en sonuncuları ve en önemlilerinden biri atomculardır. Erken dönem bir mekanik materyalizmi ortaya koyan bu filozoflar çağdaşlarına göre oldukça farklı bir bakış açısı sunmuşlardır. Nausiphanes ve Chioslu Metrodoros gibi isimlerin temsil ettiği ve çok sonraları Epikuros’u etkileyen atomcu filozofların en önemlileri kuşkusuz Leukippos ve Demokritos’tur.



 Yaş itibariyle Demokritos aslında Sokrates ve Platon’un çağdaşıydı. Ancak genel değerlendirmede onun görüşleri Sokrates öncesi filozoflarla birlikte anılır. Bunun en önemli nedeni Sokrates’ten çok önce yaşamış olan Leukippos’un görüşleriyle öğrencisi Demokritos’un görüşlerinin birbirinden tam olarak ayrılamamasıdır. Her iki filozofunda görüşleri birbirine karışmış hangisi hangisine ait olduğu günümüzde kesinlik kazanamamaktadır. Genel kanı atomcu görüşü ilk Leukippos’un ortaya attığı, Demokritos’un ise onu geliştirdiğidir.

 Leukippos’un yaşamı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Hatta sonraları Atomcu felsefenin üzerine kendi felsefe sistemini ortaya koyacak olan Epikuros, onun gerçekte yaşamadığını ima edecektir.onurcoban Ancak gerek Aristoteles gerekse öğrencisi Teophrastos, Leukippos’a birçok gönderme yapacak, ondan alıntılarda bulunacaklardır. Yine de hala yaşayıp yaşamadığı kesin değildir. Eğer gerçekten böyle biri var olduysa yaklaşık olarak i.ö. 490’lı yıllarda Millet şehrinde doğduğu, Elea’ya gidip Parmenides ’in öğrencisi Zenon’dan dersler aldığı ve sonunda Trakya’da bulunan Abdera şehrine yerleştiği düşünülmektedir. Burada Atomculuğu kurmuş ve Demokritos’u yetiştirmiştir.

Demokritos ise yaklaşık i.ö. 460’lı yıllarda doğmuş i.ö.360’lı yıllarda hayatını kaybetmiştir. Günümüzde İzmir Seferihisar yakınlarında bulunan antik Teos şehrinde doğmuş ve hayatı boyuncaonurcoban birçok yer gezmiştir. Varlıklı bir aileden gelen Demokritos servetini bilgi arayışında olduğu bu gezilerde harcamıştır. Hindistan, İran ve Mısır’a gitmiş özellikle Mısır’dan çok etkilenmiştir. O dönemde bir kültür başkenti haline gelmiş olan Atina’ya da uğramış ancak kendi ifadesiyle onu kimse tanımamıştır.

     “Atina’ya geldim, baktım kimsenin benden haberi yok!”

Bu uzun gezilerini “Çağdaşlarımdan kimse benden daha fazla gezmemiştir” diyerek bu gezilerde tanıştığı farklı insanları ve olayları kendi gelişiminde önemli olduğunu vurgulamıştır. Gerçekten de hayatını bilim ve felsefeye adayan Demokritos “Bir kanıt bulmayı, Pers Kralı olmaya yeğlerim” sözüyle kendisini ifade etmiştir. Fizikten matematiğe, botanikten zoolojiye kadar birçok alanda çalışmalar yapmıştır.www.onurcoban.com

Leukippos ve Demokritos’un görüşleri birbirine çok benzer. Demokritos’un da kendinden sonra gelen bir ünü olması nedeniyle birçoklarına göre Leukippos’un bazı düşünceleri Demokritos’a atfedilmiştir. Onu çok eleştiren Aristoteles bile Demokritos’un birçok alanda çalışma yapmasını över. Ancak Platon gibi Atomcu görüşe uzak bir isim, onun tüm kitaplarının yakılması gerektiğini söyler.


 Bu filozoflara Atomcu denmesinin nedeni evrenin temel maddesine atom ismi vermelerinden dolayıdır. Modern zamanlardan çok tanıdık gelen bu atomları elbette bilimsel olarak keşfetmemişlerdi. Salt bir akıl yürütme yoluyla ve kendi felsefelerinin olmazsa olmazı nedeniyle gözle görülmeyen atomların olması gerektiğini belirtiyorlardı. Bilim, bu atomları (tamamen aynı olmasa da) keşfettiğinde bu maddelere atom adını vermesi tesadüfi değildi.

 Atomcular, özellikle Leukippos, hocası Zenon ve onunda hocası Parmenides ‘in etkisinde kalmıştı. Daha önce kendi konusunda belirtildiği gibi Parmenides’in Elea Okulu, varlık konusunda antik Yunan felsefesini derinden etkilemiştir. Elea Okuluna göre “Varlık vardır ve yokluğun olması imkansızdır” “Her şey tek bir bütünün parçasıdır ve bölünemez” “Hiç bir şey vardan yok olmaz, yoktan da var olmaz”. Bu varlık kavramını eleştiren Empedokles ve Anaksagoras yine de tamamen bundan kopamaz. Onlara göre evrende teklik değil çokluk vardır. Maddeler kendisinden daha küçük parçalara bölünebilir. Bu yokluğa gitmek değil maddenin temel maddelere çözülmesidir. İşte bu noktada Elea Okuluyla birleşirler. Onlara göre, temel maddeler ise asla yok olamaz. Empedokles’e göre hava, su, ateş ve toprak evrenin temel kök maddeleridir. Bu maddeler yaratılmamış, ebedi ve ezelidir. Ancak bu maddeler birbirleriyle çeşitli oranlarda birleşerek diğer maddeleri oluştururlar. Anaksagoras (yine kendi konusunda anlattığımız gibi) bu dört maddenin bile altında maddeler olduğunu hatta bunların sonsuz olduğu belirtir. Ne olursa olsun yokluk, hiçlik ve boşluk yoktur.

  Leukippos ve Demokritos’un varlık anlayışı da benzerlik taşır. Onlara göre evrendeki tüm maddeler bölünebilir. Ancak Anaksagoras’ın aksine bu bölünmenin bir sonu vardır. Çünkü matematiksel olarak bir şey sonsuza dek bölünebilir. Ancak bu fizikken böyle olmak zorunda değildir. Burada ortaya atılan materyalist görüş önemlidir. Kavramsal olarak mümkün olsa bile, maddenin evren içinde bir hacim, bir kütleye sahip olması gereken minimum bir yer vardır. İşte bu en alttaki temel kök maddeye atom adı verilir. Hiç bir şey atomdan küçük olmaz. Atomlar bölünemez ve yok olmazlar. Onlar yaratılmamıştırlar. Atomların bir niteliği yoktur. Yani ıslak, kuru, sıcak, soğuk gibi özellikleri bulunmaz. Atomların bileşmesiyle oluşan maddeleri biz duyularımızla anlarız. Bu nedenle onları sıcak, soğuk gibi sıfatlar yükleriz.

 Atomların belli bir büyüklüğü vardır. Yani uzamda bir yer tutarlar. Sonsuz sayıda olan bu atomların şekilleri ise farklıdır. Kimi düz kimi yuvarlak kimi çengelli kimi yassıdır.www.onurcoban.com Bu şekilleri sayesinde birbiriyle uyumlu atomlar birleşir uyumsuzlar birbirinden uzaklaşır. Birleşen atomlar daha büyük ve gözle görebileceğimiz maddeleri oluştururlar.

 Atomculara göre boşluk ise vardır. Kendilerinden önceki tekçi ve çoğulcu filozoflar boşluğun, varlığın zıttı olarak görmeleri ve bu nedenle boşluğun olamayacağını belirtmelerine karşın, Atomcular buna karşı çıkar. Onlara göre varlığın içinde boşluk olamaz çünkü varlık doluluktur. Ancak varlığın dışında boşluk olabilir. Hatta bu gereklidir. Çünkü atomların ve maddelerin birbirinden ayıran boşluklar olmasaydı her şey tek ve bir olurdu. Bu boşluk sayesinde maddeler bir araya gelmezler. Boşluğun doluluk olmaması, Atomculara göre gerçek olmadığı anlamına gelmez. Günümüzde modern bilim bize boşluğun kısmen de olsa gerçek olduğunu göstermektedir. Ancak atomcuların belirttiğinin aksine evrendeki varlıklarında içinde boşluk olduğunu biliyoruz. Atomların arasında gerçekten bir boşluk bulunmaktadır. Neredeyse tüm Dünya hatta evrenin çoğunluğu madde değil boşluktan oluşmaktadır. Elbette ki bu bilimsel bilgiyi Demokritos bilmiyordu. Ancak her ne kadar varlığın içinde boşluk olamaz dese de bu bilgiye yaklaşmıştı. Bilim ilerledikçe boşluğun kavramsal yanı dışında fiziki özellikleri olup olmadığı da ortaya çıkacaktır. Günümüzde örneğin uzay boşluğunda madde olmasa da dalgaların olması gibi araştırmalar her geçen gün devam etmektedir. Aynı şekilde Atomlardan da küçük olan atom altı parçacıklar artık var olduğu bilinen bir gerçektir.


Demokritos’a geri dönelim. Onun atomlar hareket halindedir. Ancak bu hareket tamamen mekanik bir harekettir. Sonsuz bir boşlukta yer alan atomlar bu boşlukta hareket ederek birleşir ve ayrılırlar. Peki, bu atomlar neden ve nasıl hareket ederler. Benzer bir görüşe sahip olan Empedokles iki temel kuvvet olan Sevgi ve Nefreti, Anaksagoras ise Zihin (Nous) kavramını kullanmıştı. Onlara göre temel maddeleri hareket ettirecek bir neden, bir kuvvet gerekliydi. Oysa Atomcular dışardan bir güç aramazlar. Atomların hareketi kendi kendinedir. Aristoteles’in de çok eleştirdiği bu duruma göre ilk hareketin neden başladığının bir önemi yoktur. Çünkü atomların hareketi bir amaç uğruna değil tamamen mekaniktir. Bir ilk güce veya yaratıcıya gerek duymazlar. Bu yaklaşım materyalist bir anlayışın ilk temelleri olarak görülür.

Demokritos’a göre ruh da fiziki yani atoma sahip bir şeydir. Ateş atomu gibi hareketli bir atoma sahip olan ruh, bu sayede bedeni hareket ettirir. Soluk almakta aynı şekilde havadaki atomların beden ve ruhla döngüye girmesiyle olur. Demokritos’a göre ruh atomları güneş ışınlarında fark edilen toz zerrecikleri gibi havada rasgele bir şekilde dolaşmaktadır. Görüldüğü gibi ruh gibi soyut bir kavramı ret etmeden fiziki bir kavrama indirgemesi özellikle idealist filozofların tepkisine neden olmuştur.


Sokrates öncesi filozofların en önemlilerinden biri olan Demokritos ve diğer Atomcuların mekanik ve materyalist bu düşünceleri kendilerinde sonra gelen birçok ismi etkiledi. Maddeyi bir fail neden olmadan kendiliğinden bir başlangıç, bir harekete sahip olabileceği anlayışı o zamanlar için oldukça yeni ve etkileyiciydi.

Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban

.

Anaksagoras

Felsefeye bir bakış

13. Bölüm Doğa Filozofları 11
  
Anaksagoras

Yazan: Onur Çoban


“ Nous dışında her şeyde, her şeyden bir parça vardır.”

Çoğulcu / Plüralist filozoflardan olan Anaksagoras, öncülü Empedokles gibi her şeyin tek olduğunu vurgulayan Parmenides ’in hem etkisinde kalmış hem de ona karşı çıkan bir felsefe geliştirmiştir.



Empedokles’te anlatıldığı gibi çoğulcu filozoflar tek bir arkhe olamayacağını düşünüyorlardı. Onlara göre Parmenides ‘in varlık kuramı kısmen doğruydu. Yani “hiç bir şey vardan yok olamaz, yoktan var olamaz…” Parmenides her şeyin bölünemez ve tek olduğunu savunuyordu. Bu nedenle evrendeki tüm maddeler ebedi ve ezeliydi. Oysa çoğulcu filozoflar bu kuralın sadece maddenin temel yapı taşı yani kökü için geçerli olduğunu savunuyorlardı. Empedokles 4 temel kök maddesi olan; hava, ateş, su ve toprak’ın birleşip ayrışarak evrendeki tüm maddeleri oluşturduğunu söylüyordu. Anaksagoras da bu fikre katılıyordu ancak bu temel maddelerin dört tane değil sonsuz sayıda olduğunu belirterek…

Anaksagoras aslında en büyük filozofların arasında gösterilmez. Ancak onun tarihsel önemi ve kendisinden sonra gelen filozofları etkilemesi bakımından çok önemlidir. Yaklaşıkonurcoban olarak i.ö. 500 – i.ö. 428 yılları arasında yaşadığı kabul edilir. Bugün Urla’nın yakınında bulunan antik Klazomenai şehrinde doğmuştur. Ancak yerleşmek üzere gittiği Atina’da hayatının büyük bir bölümünü geçirmiştir. Varlıklı bir aileden geldiği bilinen Anaksagoras neredeyse tüm servetini bilim ve felsefe çalışmaları için harcamıştır. Bu yıllarda kültür ve sanat konularında büyük bir yükselişe geçen Atina, antik dünyanın merkezi konumuna gelmeye başlamıştı. Ancak felsefe konusunda aynı durum yaşanmamaktaydı. Halkı büyük oranda tutucu ve çok Tanrılı dine sıkı sıkıya bağlı olan Atina’ya daha önce birçok filozof uğramıştı. Ancak buraya yerleşmek amacıyla gelen ilk yabancı filozofun Anaksagoras olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle ona, “Atina’ya felsefeyi getiren kişi” denir.


Atina’nın bu yükseliş döneminde yaşayan Perikles, Atina’nın yöneticisi durumundaydı. Bu yaşanılan altın çağda sanat ve felsefe gibi birçok konuyu Perikles desteklemişti. Anaksagoras’ın da koruyuculuğunu ve destekçiliği yapan Perikles, ondan da felsefe anlamında danışman gibi faydalanmıştı. Bu ayrıcalık sayesinde Anaksagoras hem bilimsel hem de felsefi çalışmalarına rahatça yönelebilmişti. Oysa bu iki konuda Atina halkının tepkisini çekmekteydi. Örneğin, Dünya’ya düşen bir göktaşını inceleyen Anaksagoras, Güneş ve Ay’ın benzer yapıda olduğunu, onların aslında kızgın bir taştan oluştuğunu belirtmesi, gök cisimlerine Tanrısal bir statü koyan Atinalıların hoşuna gitmemişti. Perikles gibi ünlü tragedya yazarı Euripides’in de dostu olan Anaksagoras baskıların artması üzerine mahkemeye verildi. Dinsizlikle suçlanan Anaksagoras, Perikles’in sayesinde Atina’dan uzaklaşabildi. Eğer bu himaye gücü olmasaydı ileride yaşanacak olan Sokrates’in idamına benzer bir olayın olması kaçınılmazdı.

Atina’dan sonra Çanakkale Lapseki’ye giderek burada bir okul kuran Anaksagoras, yeni ülkesinde saygın bir yaşam sürmüştür. Vasiyeti üzerine ölümünden sonra ölüm günü öğrenciler için bir tatil günü olarak her yıl kutlanmıştır.

Düzyazı ile kaleme aldığı eserlerinin çoğu ne yazık ki kaybolmuştur. Elimize ulaşanlar ise bir başka tesadüfi bir olay kaynaklıdır. İ.S.5. yüzyılda yaşayan Kilikyalı Simplicius, kendi eseri içi çalışmalar yapmak üzere Anaksagoras’ın bir eserini muhafaza etmiştir. Bu sayede o korunan eserin bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Buradan anlaşılacağı üzere yaklaşık 1000 yıl boyunca Anaksagoras’ın eserleri temin edilebilir bir durumdaydı.

Anaksagoras, daha önce belirtildiği gibi Parmenides ‘in varlık kuramına inanıyor ancak her şeyin tek olduğu görüşüne karşı çıkıyordu. Empedokles gibi o da temel kök maddelerin asla yok olamayacağını ve hiçbir zaman yaratılmadığını belirtiyordu. Ancak ona göre hava, su, ateş ve toprak bile temel kök madde değildi. Bu maddelerin sayısı sonsuzdu.

Anaksagoras’a göre evrende gördüğümüz her şey daha küçük parçalara ayrılabilir. Ancak bunun bir sonu yoktur. Yani en küçük en temel maddeye ulaşmak fizikken imkansızdır. Çünkü ne kadar maddeyi parçalarsak parçalayalım bir alt boyutu daima olacaktır. Sonsuza kadar küçülen sayıca sonsuz olan bu madde parçalarına tohum ya da spermata / homeomeri adını vermişti. Bu görüş atomların bulunmasından sonra oldukça eleştirilmiş olmalıdır. Çünkü evrenin temel maddesinin atomlar olduğu ortaya çıkmıştır. Oysa günümüzde atom altı parçacıkların da olduğunu biliyoruz. Bu atom altı parçacıkların son mu yoksa onlardan da küçük bir madde var mı sorusu Anaksagoras’ı hatırlatır.

Anaksagoras her maddenin içinde diğer maddelerin bir parçası olduğunu düşünüyordu. Ona göre sonsuza kadar bölünebilen maddeyi hangi aşamada durursak duralım aynı özellikleri gösterecekti. Yani hiçbir zaman saf değil bir karışım halindeydi. Ancakonurcoban.com tekçi filozofların aksine bu parçaların yani spermata / homeomeri lerin aynı olduğunu da söylemiyordu. Anaksagoras’a göre “Her şeyde her şeyden bir parça vardır” yani bir saç telinde bir et, bir ette bir kemik, bir taşta bir ağaç parçası bulunur. Peki, bu her şeyi tek ve aynı yapmaz mı? Anaksagoras bunu şöyle açıklar. Eğer bir et parçasının karışımında daha fazla et ve daha az geri kalan her şey varsa, onu et olarak adlandırırız. Evet, belki tek fark karışım oranıdır. Ancak görme, tatma gibi duyularımız bu karışımı ayırt edemez. Biz onu et olarak görürüz. Aynı şekilde bir kalemde bir taşın parçası vardır. Ancak daha fazla kalem karışımı olduğundan biz ona kalem deriz.

Anaksagoras’ın bu görüşü düşündürücüdür. Her şeyin içinde her şey az da olsa var mıdır? Basit ve genel bir düşünceyle bir bakalım. Örneğin Karbon atomu hem hayvan hem de bitkilerde bulunur. Tüm canlı türlerinde bulunan karbon aynı zamanda kömür ve karbondioksit olarak doğada da bulunur. Elbette tüm bu varlıkların tek temeli karbon değildir. Ama hepimizde de bu madde vardır.www.onurcoban.com



Anaksagoras büyük ihtimalle deriden saçın çıkması, topraktan bitkinin filizlenmesini görerek bu tarz bir “her şeyde her şeyden” var olan bir sistem geliştirmişti. Ancak bu sistemin bir açığı bulunmaktaydı. Doğada her madde bir karışım içerindeyse bu karışım nasıl olmuştu? Yani bir toprağı sudan ayıran karışım neden gerçekleşmişti? Benzer bir problem yaşayan Empedokles bunu yine ebedi ve ezeli olan Sevgi ve Nefret kuvvetleriyle çözmüştü. Ona göre bu iki kuvvet sürekli 4 temel maddeyi karıştırmakta ve ayırmaktaydı. Bu sayede diğer maddeler oluşmaktaydı. Anaksagoras dawww.onurcoban.com benzer bir kuvvet düşündü. Ancak ona göre bu kuvvet tekti. Ona “Nous” adını verdi. Akıl veya Zihin olarak da isimlendirebileceğimiz Nous, felsefenin önemli kavramlarından biridir. Daha sonraki dönemde daha da geliştirilecek olan bu kavramı ilk kez Anaksagoras ortaya atar. Evrende bulunan her şeyin en safı olan Nous, geri kalan her şey gibi bir karışım değildir. Diğer her şeyde bulunan unsurlar Nous’da yer almaz. Çünkü onlardan biri Nous’un içinde olsaydı diğer maddeler gibi olur ve onlara karışması gerekirdi. Oysa Nous bir düzenleyicidir. O tüm maddelerin bilgisine ve kudretine sahiptir. Tüm bu karışım hareketinin kontrolcüsü ve sebebidir. Evrenin başında her şey bir kaos halindedir. Nous ise bir ayrışma yaşatarak karışımı dengelemiş ve maddeler ortaya çıkmıştır. Bunun sonuncunda taş, hava, su ve dünya ortaya var olmuştur .Nous her şeyin fail nedenidir. Bu üstün zihin üstün varlık anlayışı daha sonra birçok düşünce hatta Tanrı anlayışında görebileceğimiz bir kavram olması bakımından önemlidir.

Nous, bu kadar önemli olmasına rağmen hem Platon hem de Aristoteles, Anaksagoras’ı eleştirir. Onlar bu kavramı ortaya koyduğu için onu takdir ederler. Ancak onlara göre Anaksagoras sadece kavramı oraya koymuş Nous’un tam olarak neden ve nasıl işlediğini açıklamamıştır. Anaksagoras, Nous’yu geri kalan maddelerden ayrı bir yere koysa da onu maddeden tam olarak ayırmaz- veya ayırmadığı düşünülmektedir. Bu açıdan Empedokles’in Sevgi ve Nefret kuvvetleriyle örtüşür.

Felsefeyi Atina’ya getiren Anaksagoras, Sokrates ve onun döneminin oluşmasına da yardımcı olmuştur. Ay’ın Güneş’in ışığını yansıttığını ortaya koyması gibi bilim alanında da başarıları olan Filozof, sonsuz spermata ve Zihin/ Nous kavramlarını kullanması bakımından önemlidir.


Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-

Onur Çoban

.


Felsefeye bir bakış-Giriş

"Felsefeye Bir Bakış"
Giriş

Felsefeye Bir Bakış, adlı bu çalışma düşünce tarihini kısa bir özetini içerir. Felsefe Tarihinin ana hatlarını, akımları ve birçok filozofun düşüncelerini burada bulabilirsiniz.
Altta bulunan başlıkları seçerek ilgili konuya göz atabilirsiniz.
Çalışma güncelleştikçe yeni başlıklar eklenecektir.


Giriş

3.bölüm: Doğa Filozofları Doğayı Açıklama İsteği
4.bölüm: Thales
5.bölüm: Anaksimandros
6.bölüm: Anaksimenes
7.bölüm: Herakleitos
8.bölüm: Pythagoras (Pisagor) ve Pythagorasçılık
9.bölüm: Ksenophanes
10.bölüm:Parmenides
11.bölüm: Elealı Zenon
12.bölüm: Empedokles
13.bölüm: Anaksagoras
14.bölüm: Atomcu Filozoflar Leukippos ve Demokritos
15.bölüm: Sofistler -1 Genel Değerlendirme
16.bölüm: Sofistler - 2 Protagoras
17.bölüm: Sofistler - 3 Gorgias
18.bölüm: Sokrates
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...