“Biz varken ölüm yoktur; ölüm varken de biz yokuz”
Felsefe tarihinde Helenistik
Felsefe Dönemi olarak bilinen
zamanda özellikle 3 okul ön planda olmuştur. Bunlar Septikler, Stoacılar ve Epikurosçulardır. Bu üç önemli felsefi
görüş zaman zaman bazı konularda uzlaşmış ancak çoğu zaman da birbirinin karşısında
durmuştur.
Büyük İskender’in
o zaman bilinen tüm dünyayı fethetme arzusu-ki aşağı yukarı bunu başarmıştır,
daha önce çok fazla etkileşime geçmeyen doğu ve batı kültürlerini bir araya
getirmiştir. Şehir devletlerinin bir bir yıkılıp büyük İmparatorluklar altında
birleşmesi İskender’den sonra da devam etmiş, özellikle Roma İmparatorluğu tüm bu kültürler üzerinde hâkimiyet kurmuştur.
Değişen bu dünya düzeninde birçok eski fikir geçerliliğini
kaybetmiş yeni felsefe kuramları geçmişten aldığı unsurlarla insanlar arasında
yayılmaya başlamıştır. Daha önce ele alınan Septisizm (Kuşkuculuk, Şüphecilik) Platon’un Akademisinde ana görüş olacak
kadar taraftar toplamıştır. Ancak Epikuros tarafından ortaya atılan hazcı görüşler ve onun tam tersi görüşü
savunan (ve ileride Roma’nın bir nevi resmi felsefesi olacak olan) Stoacılık toplumlar arasındaki
popülerliği ile önemli bir yer elde etmişlerdir.
Epikurosçuluğun kurucusu Epikuros (Epicurus) , zaman zaman Epikür olarak da
dilimizde kullanılmaktadır, Sisam adasında İÖ. 341 yılında doğmuş, genç
yaşlarından itibaren felsefeye merak salmıştır. Anlatıldığına göre okul
hocalarının kaosu açıklamada yetersiz kalması onu felsefeye yöneltmiştir.
Platoncu Pamphilus tarafından
dersler alsa da onu asıl etkileyen hocasının Nausiphanes olduğu söylenir. Demokritos’un
öğrencisi olan Nausiphanes, atomcu
görüşleri Epikür’e iletse de bazı kaynaklarda Epikuros ’un, Nausiphanes’e değer
vermediği ve ondan çok da faydalanmadığını belirttiği söylemektedir. Atomcu
görüşerine rağmen Atomculara çok da saygı duymuyor gibi görünen Epikuros,
ayrıca Demokritos'un hocası Leukippos
diye birinin hiç yaşamadığını belirtir.
Epikuros, Midilli ve Lapseki’de bir süre yaşadıktan sonra
Atina’ya döner ve burada bahçe içerisinde bir ev satın alır. Öğrencilerine bu
bahçede dersler verdiğinden onun okuluna Bahçe
ismi de verilmektedir. Onun okuluna kadınlar ve köleler de girebilmekte ve
resmi bir eğitimden ziyade bir ustanın öğrencilerine konuşması şeklinde bir
eğitim sürmekteydi.
Epikurosçuluk üzerine en önemli iki kaynak Diogenes
Laertius’un MS. 3.yüzyılda yazmış olduğu “Ünlü
Filozofların Yaşamları ve Görüşleri” kitabı ve Romalı Cicero’nun eserleridir. Ayrıca Stoacı Seneca ve Kuşkucu Sextus Empiricus’da eserlerinde ondan bahseder.
Epikuros felsefeyi üçe ayırır. Ahlak, Doğa ve Mantık.
Ancak onun Ahlak alanındaki çalışmaları tüm felsefesinin temelini oluşturur. Mutluluğa
ulaşmak için haza yönelmek ve acıdan kaçmak temel prensibidir.onurcoban Bunu da felsefe
ile yapılabileceğini söyler. Epikür için felsefe ile uğraşmak her yaşta
mümkündür. Bir insan felsefe için ne gencim ne de yaşlıyım dememelidir.
Haza verdiği önem
nedeniyle, Stoacılar ve Hristiyan
Kilisesin birçok suçlamalarına maruz kalmıştır. Bizzat Epikuros’a yapılan
bu suçlamalar arasında; ailesin ahlaksız davranışları, önceki hazcı
filozofların ve Demokritos’un atomcu düşüncesini kendi fikriymişçesine
çalması, yemek yeme hazzı için sürekli
kusarak yemek yemeye devam etmesi gibi ifadeler yüzyıllarca çeşitli eserlerde
yerini almıştır. Ancak bu yorumların gerçeği yansıttığı şüpheli olup daha çok
kendi felsefi görüşlerine ters olan hazcılığın taraftar bulmaması açısından
uydurulduğu daha inandırıcıdır. Epikuros’un felsefesi incelendiğinde onun
hazcılığının yapılan eleştirilerden çok farklı olduğu da bir gerçektir. Ayrıca Diogenes Laertius’un anlattığına göre hem halkı
hem de dostları onu oldukça severdi. Yüzlerce yıl boyunca onun kötü olarak anılması
haksız bir suçlamaydı.
Aristippos ve onun
hazcı Kirene Okulu, Sokrates sonrası
hazcı görüşleri sürdüren bir geleneği temsil eder. Aristippos, hocası Sokrates
gibi “iyi nedir?” sorusunun cevabını aramaktaydı. Daha önceki bölümlerde
anlatıldığı gibi Sokrates için iyi olan mutluluktu. Bu mutluluğa ulaşmak için
erdemli olmak gerekirdi. Erdemli olabilmenin en önemli koşulu ise bilgili
olmaktı. Oysa Aristippos, iyi olanı haz
(Hedone) olarak görür. Ona zevk veren hazlar yaşamın en önemli nedenidir.
Haz duyabildiğimiz zaman gerçek anlamda mutlu oluruz. İşte Aristippos’ta bundan
yola çıkarak, hazların önemini vurgulamıştır. Onlar için Haz sadece haz olduğu
için tercih edilir. Hazlar arasında daha değerli olan diye bir şey yoktur. Tüm
hazlar eşittir. Bu nedenle Kireneliler bedensel hazları daha çok
vurgulamışlardır. Hazların nasıl oluştuğu Kireneliler için önemli değildir.
Uygunsuz bir biçimde de olsa önemli olan hazza ulaşmaktır. Onlar için meşru ya
da uygusuz haz diye bir şey yoktur.
Görüleceği gibi hazcılık konusunda karşı çıkılan çoğu görüş
aslında Kirene Okulunun görüşleridir. Epikuros ise daha farklı bir yaklaşım
gösterir. Örneğin Epikurosçular çoğunlukla sadece su ve ekmek yerlerdi. Onlara
göre doymak için ekmek ve su yeterlidir. Açlık acısını bastırmak ve bundan
gelen hazzı yaşamak için daha fazlasına ihtiyaç yoktur.
Epikuros için "huzurlu
yaşamanın başlangıcı hazdır". Mutlu olmak için tat alma, görme, işitme
gibi hazlardan uzak kalınmamalıdır. Peki, bunu diğer hazcılardan ayıran nedir?
Epikuros aktif
(Dinamik) ve pasif (Statik) haz
kavramını ortaya atar. Aktif hazlar bir acı
durumunu gidermek için yani bir uyarıcıya ihtiyaç duyan hazlardır. Örneğin
açlık acı yaratır ve giderilmesi gerekir. Açlığı bastırmak için yemek yenirse bir
haz oluşur. Bu haz dinamik bir hazdır. Oysa açlığın tamamen giderildiği bir
sakinlik de insana haz verir. Çünkü artık acı yoktur. Bu pasif hazdır. İçinde
hiç acı olmaması ve bir uyarıcıya ihtiyaç duymaması nedeniyle pasif hazlar daha
önemlidir. Epikuros için acının olmaması
en büyük hazdır.
Dinamik hazlar gelip geçicidir. Oysa statik hazlar
kalıcıdır. Bu nedenle statik hazlara daha fazla önem verilmelidir. Bedensel
hazlar (yemek, cinsellik vs) kötü değildir ancak ikinci plandadır. Yemek ve
cinsellik gibi hazları sürekli doyurmak gerekir çünkü olmazsa acı ortaya çıkar.
Bu zorunluluk ise gerçek hazzı yok eder.www.onurcoban.com Oysa ruhu gerçek bir bilgelikle dolan
kişi en büyük hazları yaşar. Epikuros’a göre dinginlik ve denge mutlu olmak
için zorunludur. Ruhunu iyi yetiştirmiş bir bilge, mutlak dinginliğe kavuşur.
Bu kişi kendisi için gerekli bedensel hazların derecesini de bilir. Doyacak
kadar yemek yemenin kâfi olacağını bilen bu kişi için kuru ekmek bile en büyük
hazdır. Bu kişi artık şatafatlı sofralar aramayacaktır.
Görüldüğü gibi hazcıların birçoğunun savunduğu ve hazcılık
karşıtların en fazla eleştirdiği bu konuda Epikuros farklı düşünür. Haz verdiği
için sürekli yemek yemek, sürekli cinsellik peşinde koşmak veya sırf haz
veriyor diye çeşitli davranışta bulunmak aslında gerçek hazzı sunmaz. Epikuros,
dengeli bir ruhun duyacağı hazzın yeterli olduğunu savunur. Onun hazcılığı
ahlaki bir hazcılık olarak değerlendirilir. Oysa örneğin Kirene Okulundan Theodorus
hazza ulaşmak için meşruluk aranmasına karşıdır. Çoğu Hedoniste göre sadece
hazza ulaşmak önemlidir.
Epikuros için para, şöhret, soyluluk önemli konular
değildir. Ona göre bunlar gösteriş yaratan anlamsız şeylerdi. Epikuros için
kamusal yaşam anlamsızdı. Dostluğa büyük önem verir ve belli bir grubun içinde
daha özel bir yaşamı savunurdu. Kadınla ve kölelerde bu topluluğun bir
parçasıydı. Bahçesindeki dost ve öğrencileri ile mutlu olmaya çalışmak
yeterliydi. Aristoteles ve Platon’un aksine devletin doğal bir
yapı olmadığını savunurdu. Ona göre devlet gereklidir. Ancak bunun nedeni bir
çeşit toplum sözleşmesi olmasıdır.
Devlet mutlu olmak isteyen bireylerin ortak yapmış olduğu bir tür anlaşmadır.
Yani doğal değil insanların ortaya koyduğu bir kurumdur.
Oldukça üretken bir yazar olan Epikuros’un, hiç alıntı
içermeyen yüzlerce kitap yazdığı söylenir. Hatta önemli Stoacılardan Krizippos’un buna çok özendiği ve onun da
bu sayıya yaklaşmasa da yüzlerce eser yazdığı ancak bunların tekrara düşen ve
bolca alıntı içeren kitaplar olduğu belirtilir. Ancak Epikuros’un çok az eseri
günümüze gelmiştir. Diogenes Laertius’un birebir eserinde alıntıladığı (iyi ki
de) 3 mektup en önemlileridir. Aynı eserde birçok eserinin adından da
bahsedilir. Diogenes Laertius bunları okuduğunu belirtir.
Epikuros daha çok etik
alanındaki çalışmalarla hatırlansa da diğer alanlarda da görüşler öne
sürmüştür. Demokritos gibi o da atomcu görüşlere sahiptir. Her şeyin
temel yapı taşının atom ve boşluk olduğunu söyleyerek maddeci bir görüşte olduğu
söylenebilir.onurcoban.com Ancak onun görüşleri bazı açılardan Atomculardan farklıdır.
Atomcular, Atomların sabit bir harekete sahip olduğunu ve sürekli aşağıya
düştüklerini söylerler. Bu açıdan her şey önceden bilinebilir ve sabittir. Oysa
Epikuros atomların rastlantısal veya özgür irade ile ufak sapmalar
yapabildiğini söyler. Bu nedenle her şey değişebilir. Demokritos atomların sayı
ve biçim olarak sonsuz olduğunu belirtir. Oysa Epikuros atomların sayısının
sınırsız olduğunu ancak biçimlerinin bir sınırı olduğunu söyler. Çünkü biçimler
sınırsız olsaydı evrende sonsuz çeşitlilik olurdu. Aynı şekilde boşluk da
sonsuzdur. Çünkü eğer boşluk sınırlı olsaydı, sürekli aşağıya düşen atomlar
dibe çökerdi. Bizim dünyamız dışında da dünyaların olması mümkündür. Çünkü
sonsuz sayıda olan ve bu dünyayı yaratan atomların başka dünyalar yaratmaması
için hiç bir neden yoktur.
Epikuros, Tanrının var olduğunu belirtir. Çünkü Tanrı
düşüncesi tüm insanlarda vardır. Bu düşünce bir yerde öğretilmez ve doğuştan
gelir. Bütün insanların düşündüğü “bu” düşünce Tanrının bir kanıtıdır. Çünkü
Tanrı olmasaydı bu düşünce de olmazdı. Bu görüşü ortaçağda bazı Hristiyan
Filozoflarında da göreceğiz. Ancak onun görüşüne göre Tanrı bu evrenin
dışındadır ve evrenle ilgilenmez. Her şey Atomlardan oluştuğuna göre Tanrı da
atomdan oluşur. Ancak bu atomlar en ince olanlardır. Tanrılar doğanın en mükemmeli olduğuna göre
İnsan biçiminde olmalıdır. Çünkü doğadaki canlıların en uyumlusu, en mükemmeli
insandır.www.onurcoban.com
İnsan Tanrı, ölüm ve kaderden korkmamalıdır. Tanrı bu dünya
ile ilgilenmediğinden; ölüm geldiğinde ölen kişinin artık olmayacağından;
atomların rastlantısal değişebilme özelliği nedeniyle belirlenmiş bir kader olamayacağından
bunlar için tasalanmak mantıksızdır. Epikuros’un çokça alıntılana sözü burada önemlidir.
“Yaşadığımız sürece ölüm yoktur. Ölüm geldiğinde ise biz yokuz.
Ölümden sonra bağışlanma veya cezayı hatta ölümden sonraki
yaşamı yok sayması, bir kurtarıcı felsefesine uzak durması birçok düşünce
akımını özellikle de Hristiyanlığın düşmanlığını kazanmıştır. Sonraki
yüzyıllarda Kilise Epikurosçuları oldukça fazla eleştirecek ve onları sapkın
olarak lanetleyecekti. Ancak Tanrı hakkındaki kanıtlamasının bir benzerini Anselmus ontolojik Tanrı kanıtlaması
şeklinde öne sürecektir
Epikuros’dan sonra okulun başına öğrencisi ve dostu Hermarkhos (Hermarchus )geçer. Ondan sonra ise Polystratos (Polystratus)... Ardından ise Dionysios ve Basileides (Basilides)
olarak devam eder. Bahçe Tiranı (Tyrant of the Garden) olarak bilinen Apollodoros (Apollodorus)
ve onun öğrencisi Sidonlu Zenon
diğer ünlü izleyicileridir.
Roma öncesi Yunan dönemi olarak bilinen dönemde yaşayan ve
çoğu Lamsakoslu (Lapseki) olan Epikurosçu filozoflar ise şunlardır; Timokrates, Lamsakoslu (Lapseki)Metrodoros, Geometrici Polyainos (Polyaenus), Leontion, Themista, öteki felsefi okulların
kurallarıyla yaşamanın imkansızlığını savunan Kolotes (Colotes), İdomeneus, Lakonyalı Demetrios gibi isimlerde Epikür’ün
izinden gitmişlerdir.
Antakya’da okul açan Philonides,
Roma’da etkili olan Alcaeus, Philiskos (Philiscus), Philodemos (Philodemus), Paidros (Phaedrus), Titus
Albucius gibi önemli filozoflar Roma döneminde bu görüşü benimser.
Epikuros’un ardılları arasında en önemli kişilerden biri
MÖ. 1 yüzyılda yaşayan Titus Lucretius
Carus’tur. De Rerum Natura adlı
Latince Şiiri oldukça önemlidir. Romalı bir şair olan Lucretius, yazmış olduğu
bu eserle Epikurosçuluğun iyice tanınmasını sağlamıştır. Aynı izinden gittiği
üstadı gibi o da, ölümden ve Tanrı’dan korkmamak gerektiğini, önemli olanın bu
dünyada mutlu bir yaşam sürmek olduğunu anlatır. Onaonurcoban göre ruh da atomlardan
meydana gelen maddi bir şeydir. Bedenden ayrı olsa da çok hafif ve incedir. Ona
göre Ruh iki temele ayrılır. İnsana hayat veren Anima ve Akıl, zihin olarak ifade edebileceğimiz düşünce ve
duyguların kaynağı Animus. Maddi olan
ruh ölümsüz olmadığından ölümden sonrası için endişelenmek yersizdir.
Epikuros, bilgi kuramından, metafiziğe kadar birçok alanda
görüşler sunsa da hazcı düşünceleri onu daha çok Ahlak Felsefesi alanında
hatırlamamız neden olmuştur. Ancak günümüze ulaşan Mektuplarından öğrendiğimiz
gibi depremlerin oluşumu, Güneşin büyüklüğü, gökkuşağının oluşma nedeni, kuyrukluyıldızlar
gibi farklı alanlarda da oldukça önemli kuramlar ortaya atmıştır.
Epikurosçuluğun önce Stoacılık daha sonra da Hristiyanlık
karşısında geri plana atılmasıyla adeta önemini kaybetmiştir. Ancak Rönesans ve
Reform sonrası Avrupa’da yükselen Antik Çağa duyulan ilgi sonucu yeniden
hatırlanmaya başlamıştır.
Fransız matematikçi, rahip ve filozof
Pierre Gassendi’nin
Atomculukla birlikte
Epikurosçuluğu kendi felsefesinde birleştirmiş ve dönemin ünlü filozofu
Descartes’a karşı bir felsefe geliştirmiştir.
Jeremy Bentham ve
John Stuart Mill tarafından ortaya konulan
Yararcılık / Faydacılık (
Utilitarianism / Utilitaryanizm) ve kısmen de benzer kavramları taşıyan
William James, Charles Sanders Peirce ve
John Dewey’in öncülüğünü yaptığı
Amerikan Pragmatizmin kökenlerini burada bulmak mümkündür. Ayrıca sosyolojide de
İşlevselcilik (
Fonksiyonalizm) olarak hazcılık kendini gösterir.
Yazının diğer bölümleri için tıklayınız: Felsefeye bir bakış-Giriş-
Onur Çoban
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder