Epikurosçuluk

 Felsefeye bir bakış

26.Bölüm: Epikurosçuluk

Yazan: Onur Çoban

Biz varken ölüm yoktur; ölüm varken de biz yokuz

 Felsefe tarihinde Helenistik Felsefe Dönemi olarak bilinen zamanda özellikle 3 okul ön planda olmuştur. Bunlar Septikler, Stoacılar ve Epikurosçulardır. Bu üç önemli felsefi görüş zaman zaman bazı konularda uzlaşmış ancak çoğu zaman da birbirinin karşısında durmuştur.

 Büyük İskender’in o zaman bilinen tüm dünyayı fethetme arzusu-ki aşağı yukarı bunu başarmıştır, daha önce çok fazla etkileşime geçmeyen doğu ve batı kültürlerini bir araya getirmiştir. Şehir devletlerinin bir bir yıkılıp büyük İmparatorluklar altında birleşmesi İskender’den sonra da devam etmiş, özellikle Roma İmparatorluğu tüm bu kültürler üzerinde hâkimiyet kurmuştur.

 


Değişen bu dünya düzeninde birçok eski fikir geçerliliğini kaybetmiş yeni felsefe kuramları geçmişten aldığı unsurlarla insanlar arasında yayılmaya başlamıştır. Daha önce ele alınan Septisizm (Kuşkuculuk, Şüphecilik) Platon’un Akademisinde ana görüş olacak kadar taraftar toplamıştır. Ancak Epikuros tarafından ortaya atılan hazcı görüşler ve onun tam tersi görüşü savunan (ve ileride Roma’nın bir nevi resmi felsefesi olacak olan) Stoacılık toplumlar arasındaki popülerliği ile önemli bir yer elde etmişlerdir.

 Epikurosçuluğun kurucusu Epikuros (Epicurus) , zaman zaman Epikür olarak da dilimizde kullanılmaktadır, Sisam adasında İÖ. 341 yılında doğmuş, genç yaşlarından itibaren felsefeye merak salmıştır. Anlatıldığına göre okul hocalarının kaosu açıklamada yetersiz kalması onu felsefeye yöneltmiştir. Platoncu Pamphilus tarafından dersler alsa da onu asıl etkileyen hocasının Nausiphanes olduğu söylenir. Demokritos’un öğrencisi olan Nausiphanes, atomcu görüşleri Epikür’e iletse de bazı kaynaklarda Epikuros ’un, Nausiphanes’e değer vermediği ve ondan çok da faydalanmadığını belirttiği söylemektedir. Atomcu görüşerine rağmen Atomculara çok da saygı duymuyor gibi görünen Epikuros, ayrıca Demokritos'un hocası Leukippos diye birinin hiç yaşamadığını belirtir.

 Epikuros, Midilli ve Lapseki’de bir süre yaşadıktan sonra Atina’ya döner ve burada bahçe içerisinde bir ev satın alır. Öğrencilerine bu bahçede dersler verdiğinden onun okuluna Bahçe ismi de verilmektedir. Onun okuluna kadınlar ve köleler de girebilmekte ve resmi bir eğitimden ziyade bir ustanın öğrencilerine konuşması şeklinde bir eğitim sürmekteydi.

 Epikurosçuluk üzerine en önemli iki kaynak Diogenes Laertius’un MS. 3.yüzyılda yazmış olduğu “Ünlü Filozofların Yaşamları ve Görüşlerikitabı ve Romalı Cicero’nun eserleridir. Ayrıca Stoacı Seneca ve Kuşkucu Sextus Empiricus’da eserlerinde ondan bahseder. 

 Epikuros felsefeyi üçe ayırır. Ahlak, Doğa ve Mantık. Ancak onun Ahlak alanındaki çalışmaları tüm felsefesinin temelini oluşturur. Mutluluğa ulaşmak için haza yönelmek ve acıdan kaçmak temel prensibidir.onurcoban Bunu da felsefe ile yapılabileceğini söyler. Epikür için felsefe ile uğraşmak her yaşta mümkündür. Bir insan felsefe için ne gencim ne de yaşlıyım dememelidir.

 Haza verdiği önem nedeniyle, Stoacılar ve Hristiyan Kilisesin birçok suçlamalarına maruz kalmıştır. Bizzat Epikuros’a yapılan bu suçlamalar arasında; ailesin ahlaksız davranışları, önceki hazcı filozofların ve Demokritos’un atomcu düşüncesini kendi fikriymişçesine çalması,  yemek yeme hazzı için sürekli kusarak yemek yemeye devam etmesi gibi ifadeler yüzyıllarca çeşitli eserlerde yerini almıştır. Ancak bu yorumların gerçeği yansıttığı şüpheli olup daha çok kendi felsefi görüşlerine ters olan hazcılığın taraftar bulmaması açısından uydurulduğu daha inandırıcıdır. Epikuros’un felsefesi incelendiğinde onun hazcılığının yapılan eleştirilerden çok farklı olduğu da bir gerçektir. Ayrıca Diogenes Laertius’un anlattığına göre hem halkı hem de dostları onu oldukça severdi. Yüzlerce yıl boyunca onun kötü olarak anılması haksız bir suçlamaydı. 

 


Aristippos ve onun hazcı Kirene Okulu, Sokrates sonrası hazcı görüşleri sürdüren bir geleneği temsil eder. Aristippos, hocası Sokrates gibi “iyi nedir?” sorusunun cevabını aramaktaydı. Daha önceki bölümlerde anlatıldığı gibi Sokrates için iyi olan mutluluktu. Bu mutluluğa ulaşmak için erdemli olmak gerekirdi. Erdemli olabilmenin en önemli koşulu ise bilgili olmaktı. Oysa Aristippos, iyi olanı haz (Hedone) olarak görür. Ona zevk veren hazlar yaşamın en önemli nedenidir. Haz duyabildiğimiz zaman gerçek anlamda mutlu oluruz. İşte Aristippos’ta bundan yola çıkarak, hazların önemini vurgulamıştır. Onlar için Haz sadece haz olduğu için tercih edilir. Hazlar arasında daha değerli olan diye bir şey yoktur. Tüm hazlar eşittir. Bu nedenle Kireneliler bedensel hazları daha çok vurgulamışlardır. Hazların nasıl oluştuğu Kireneliler için önemli değildir. Uygunsuz bir biçimde de olsa önemli olan hazza ulaşmaktır. Onlar için meşru ya da uygusuz haz diye bir şey yoktur.

 Görüleceği gibi hazcılık konusunda karşı çıkılan çoğu görüş aslında Kirene Okulunun görüşleridir. Epikuros ise daha farklı bir yaklaşım gösterir. Örneğin Epikurosçular çoğunlukla sadece su ve ekmek yerlerdi. Onlara göre doymak için ekmek ve su yeterlidir. Açlık acısını bastırmak ve bundan gelen hazzı yaşamak için daha fazlasına ihtiyaç yoktur.  

 Epikuros için "huzurlu yaşamanın başlangıcı hazdır". Mutlu olmak için tat alma, görme, işitme gibi hazlardan uzak kalınmamalıdır. Peki, bunu diğer hazcılardan ayıran nedir?

 Epikuros aktif (Dinamik) ve pasif (Statik) haz kavramını ortaya atar. Aktif hazlar bir acı durumunu gidermek için yani bir uyarıcıya ihtiyaç duyan hazlardır. Örneğin açlık acı yaratır ve giderilmesi gerekir. Açlığı bastırmak için yemek yenirse bir haz oluşur. Bu haz dinamik bir hazdır. Oysa açlığın tamamen giderildiği bir sakinlik de insana haz verir. Çünkü artık acı yoktur. Bu pasif hazdır. İçinde hiç acı olmaması ve bir uyarıcıya ihtiyaç duymaması nedeniyle pasif hazlar daha önemlidir.  Epikuros için acının olmaması en büyük hazdır.

 Dinamik hazlar gelip geçicidir. Oysa statik hazlar kalıcıdır. Bu nedenle statik hazlara daha fazla önem verilmelidir. Bedensel hazlar (yemek, cinsellik vs) kötü değildir ancak ikinci plandadır. Yemek ve cinsellik gibi hazları sürekli doyurmak gerekir çünkü olmazsa acı ortaya çıkar. Bu zorunluluk ise gerçek hazzı yok eder.www.onurcoban.com Oysa ruhu gerçek bir bilgelikle dolan kişi en büyük hazları yaşar. Epikuros’a göre dinginlik ve denge mutlu olmak için zorunludur. Ruhunu iyi yetiştirmiş bir bilge, mutlak dinginliğe kavuşur. Bu kişi kendisi için gerekli bedensel hazların derecesini de bilir. Doyacak kadar yemek yemenin kâfi olacağını bilen bu kişi için kuru ekmek bile en büyük hazdır. Bu kişi artık şatafatlı sofralar aramayacaktır.

 Görüldüğü gibi hazcıların birçoğunun savunduğu ve hazcılık karşıtların en fazla eleştirdiği bu konuda Epikuros farklı düşünür. Haz verdiği için sürekli yemek yemek, sürekli cinsellik peşinde koşmak veya sırf haz veriyor diye çeşitli davranışta bulunmak aslında gerçek hazzı sunmaz. Epikuros, dengeli bir ruhun duyacağı hazzın yeterli olduğunu savunur. Onun hazcılığı ahlaki bir hazcılık olarak değerlendirilir. Oysa örneğin Kirene Okulundan Theodorus hazza ulaşmak için meşruluk aranmasına karşıdır. Çoğu Hedoniste göre sadece hazza ulaşmak önemlidir.

 Epikuros için para, şöhret, soyluluk önemli konular değildir. Ona göre bunlar gösteriş yaratan anlamsız şeylerdi. Epikuros için kamusal yaşam anlamsızdı. Dostluğa büyük önem verir ve belli bir grubun içinde daha özel bir yaşamı savunurdu. Kadınla ve kölelerde bu topluluğun bir parçasıydı. Bahçesindeki dost ve öğrencileri ile mutlu olmaya çalışmak yeterliydi. Aristoteles ve Platon’un aksine devletin doğal bir yapı olmadığını savunurdu. Ona göre devlet gereklidir. Ancak bunun nedeni bir çeşit toplum sözleşmesi olmasıdır. Devlet mutlu olmak isteyen bireylerin ortak yapmış olduğu bir tür anlaşmadır. Yani doğal değil insanların ortaya koyduğu bir kurumdur.

 Oldukça üretken bir yazar olan Epikuros’un, hiç alıntı içermeyen yüzlerce kitap yazdığı söylenir. Hatta önemli Stoacılardan Krizippos’un buna çok özendiği ve onun da bu sayıya yaklaşmasa da yüzlerce eser yazdığı ancak bunların tekrara düşen ve bolca alıntı içeren kitaplar olduğu belirtilir. Ancak Epikuros’un çok az eseri günümüze gelmiştir. Diogenes Laertius’un birebir eserinde alıntıladığı (iyi ki de) 3 mektup en önemlileridir. Aynı eserde birçok eserinin adından da bahsedilir. Diogenes Laertius bunları okuduğunu belirtir.

 Epikuros daha çok etik alanındaki çalışmalarla hatırlansa da diğer alanlarda da görüşler öne sürmüştür. Demokritos gibi o da atomcu görüşlere sahiptir. Her şeyin temel yapı taşının atom ve boşluk olduğunu söyleyerek maddeci bir görüşte olduğu söylenebilir.onurcoban.com Ancak onun görüşleri bazı açılardan Atomculardan farklıdır. Atomcular, Atomların sabit bir harekete sahip olduğunu ve sürekli aşağıya düştüklerini söylerler. Bu açıdan her şey önceden bilinebilir ve sabittir. Oysa Epikuros atomların rastlantısal veya özgür irade ile ufak sapmalar yapabildiğini söyler. Bu nedenle her şey değişebilir. Demokritos atomların sayı ve biçim olarak sonsuz olduğunu belirtir. Oysa Epikuros atomların sayısının sınırsız olduğunu ancak biçimlerinin bir sınırı olduğunu söyler. Çünkü biçimler sınırsız olsaydı evrende sonsuz çeşitlilik olurdu. Aynı şekilde boşluk da sonsuzdur. Çünkü eğer boşluk sınırlı olsaydı, sürekli aşağıya düşen atomlar dibe çökerdi. Bizim dünyamız dışında da dünyaların olması mümkündür. Çünkü sonsuz sayıda olan ve bu dünyayı yaratan atomların başka dünyalar yaratmaması için hiç bir neden yoktur.

 Epikuros, Tanrının var olduğunu belirtir. Çünkü Tanrı düşüncesi tüm insanlarda vardır. Bu düşünce bir yerde öğretilmez ve doğuştan gelir. Bütün insanların düşündüğü “bu” düşünce Tanrının bir kanıtıdır. Çünkü Tanrı olmasaydı bu düşünce de olmazdı. Bu görüşü ortaçağda bazı Hristiyan Filozoflarında da göreceğiz. Ancak onun görüşüne göre Tanrı bu evrenin dışındadır ve evrenle ilgilenmez. Her şey Atomlardan oluştuğuna göre Tanrı da atomdan oluşur. Ancak bu atomlar en ince olanlardır.  Tanrılar doğanın en mükemmeli olduğuna göre İnsan biçiminde olmalıdır. Çünkü doğadaki canlıların en uyumlusu, en mükemmeli insandır.www.onurcoban.com

 İnsan Tanrı, ölüm ve kaderden korkmamalıdır. Tanrı bu dünya ile ilgilenmediğinden; ölüm geldiğinde ölen kişinin artık olmayacağından; atomların rastlantısal değişebilme özelliği nedeniyle belirlenmiş bir kader olamayacağından bunlar için tasalanmak mantıksızdır. Epikuros’un çokça alıntılana sözü burada önemlidir. “Yaşadığımız sürece ölüm yoktur. Ölüm geldiğinde ise biz yokuz.

 Ölümden sonra bağışlanma veya cezayı hatta ölümden sonraki yaşamı yok sayması, bir kurtarıcı felsefesine uzak durması birçok düşünce akımını özellikle de Hristiyanlığın düşmanlığını kazanmıştır. Sonraki yüzyıllarda Kilise Epikurosçuları oldukça fazla eleştirecek ve onları sapkın olarak lanetleyecekti. Ancak Tanrı hakkındaki kanıtlamasının bir benzerini Anselmus ontolojik Tanrı kanıtlaması şeklinde öne sürecektir

 Epikuros’dan sonra okulun başına öğrencisi ve dostu Hermarkhos (Hermarchus )geçer. Ondan sonra ise Polystratos (Polystratus)... Ardından ise Dionysios ve Basileides (Basilides) olarak devam eder. Bahçe Tiranı (Tyrant of the Garden) olarak bilinen Apollodoros (Apollodorus) ve onun öğrencisi Sidonlu Zenon diğer ünlü izleyicileridir.

 Roma öncesi Yunan dönemi olarak bilinen dönemde yaşayan ve çoğu Lamsakoslu (Lapseki) olan Epikurosçu filozoflar ise şunlardır; Timokrates, Lamsakoslu (Lapseki)Metrodoros, Geometrici Polyainos (Polyaenus), Leontion, Themista, öteki felsefi okulların kurallarıyla yaşamanın imkansızlığını savunan Kolotes (Colotes), İdomeneus, Lakonyalı Demetrios gibi isimlerde Epikür’ün izinden gitmişlerdir.

 Antakya’da okul açan Philonides, Roma’da etkili olan Alcaeus, Philiskos (Philiscus), Philodemos (Philodemus), Paidros (Phaedrus), Titus Albucius gibi önemli filozoflar Roma döneminde bu görüşü benimser.

 Epikuros’un ardılları arasında en önemli kişilerden biri MÖ. 1 yüzyılda yaşayan Titus Lucretius Carus’tur. De Rerum Natura adlı Latince Şiiri oldukça önemlidir. Romalı bir şair olan Lucretius, yazmış olduğu bu eserle Epikurosçuluğun iyice tanınmasını sağlamıştır. Aynı izinden gittiği üstadı gibi o da, ölümden ve Tanrı’dan korkmamak gerektiğini, önemli olanın bu dünyada mutlu bir yaşam sürmek olduğunu anlatır. Onaonurcoban göre ruh da atomlardan meydana gelen maddi bir şeydir. Bedenden ayrı olsa da çok hafif ve incedir. Ona göre Ruh iki temele ayrılır. İnsana hayat veren Anima ve Akıl, zihin olarak ifade edebileceğimiz düşünce ve duyguların kaynağı Animus. Maddi olan ruh ölümsüz olmadığından ölümden sonrası için endişelenmek yersizdir.

 Epikuros, bilgi kuramından, metafiziğe kadar birçok alanda görüşler sunsa da hazcı düşünceleri onu daha çok Ahlak Felsefesi alanında hatırlamamız neden olmuştur. Ancak günümüze ulaşan Mektuplarından öğrendiğimiz gibi depremlerin oluşumu, Güneşin büyüklüğü, gökkuşağının oluşma nedeni, kuyrukluyıldızlar gibi farklı alanlarda da oldukça önemli kuramlar ortaya atmıştır.

 Epikurosçuluğun önce Stoacılık daha sonra da Hristiyanlık karşısında geri plana atılmasıyla adeta önemini kaybetmiştir. Ancak Rönesans ve Reform sonrası Avrupa’da yükselen Antik Çağa duyulan ilgi sonucu yeniden hatırlanmaya başlamıştır.

        Fransız matematikçi, rahip ve filozof Pierre Gassendi’nin Atomculukla birlikte Epikurosçuluğu kendi felsefesinde birleştirmiş ve dönemin ünlü filozofu Descartes’a karşı bir felsefe geliştirmiştir. Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından ortaya konulan Yararcılık / Faydacılık (Utilitarianism / Utilitaryanizm) ve kısmen de benzer kavramları taşıyan William James, Charles Sanders Peirce ve John Dewey’in öncülüğünü yaptığı Amerikan Pragmatizmin kökenlerini burada bulmak mümkündür. Ayrıca sosyolojide de İşlevselcilik (Fonksiyonalizm) olarak hazcılık kendini gösterir.

 Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-


Onur Çoban


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...