Abelardus

  Felsefeye bir bakış

41.Bölüm: Abelardus

Yazan: Onur Çoban

Felsefe, Din ve Aşk arasında bir yaşam

 

            Hristiyan ortaçağ Felsefesinin en önemli isimlerinden biri olan Abelardus, hem önemli bir din adamı hem de -kendisi bunu doğrudan kabul etmese de- bir filozoftur. Ayrıca her iki kişiye de büyük acılar çektiren, bir aşk hikayesinin de kahramanı olan Fransız bir din adamıdır.

 

Ortaçağın en önemli felsefe geleneklerinden olan Hristiyan Felsefesi önceki bölümlerde anlatıldığı gibi iki bölümden oluşur. İlki daha alaylı diyebileceğimiz din adamı filozofların özellikle kilise babalarının oluşturduğu Patristik Felsefe, diğeri de artık kurumsal bir okul/kilise eğitiminden geçen din adamı filozofların oluşturduğu Skolastik Felsefe.

 

Skolastik felsefenin önemli isimlerinden olan Aziz Anselmus ile hemen hemen aynı tarihte yaşayan Abelardus (1079-1142) Pierre Abélard, Peter Abelard gibi isimlerle de bilinir. Gençliğinde farklı görüşlere sahip birçok kişiden ders aldı. Roscelinus, Champeauxlu William, Laonlu Anselmus gibi isimlerden dersler aldı, tartışmalara girdi. Bir dönem Aziz Anselmus’un derslerine katıldı. Paris’te uzun bir süre yaşayan Abelardus, bu dönemde felsefesinin önemli noktasını oluşturacağı mantık ve diyalektik üzerine çalıştı.

 


Din adamlarını eleştirdiği için ciddi bir tepki toplasa da kariyerinde hızlıca ilerleyen Abelardus bu dönemde Notre Dame semtinde yaşayan önemli bir isim Canon Fulbert’in kuzeni Héloise ile tanıştı. İbranice, Yunanca ve Latince bilen eğitimli bir kadın olan Heloise ile Abelardus birbirlerine aşık oldular. Ancak bu ilişkiyi bir süre gizli yaşadılar. Gizlice evlenmeleri ve bir çocukları olması o dönemde bir skandal olarak görüldü. Fulbert’in kışkırtmasıyla bir gece zorla Abelardus’un odasına girildi ve zorla hadım edildi. Héloise’de bir manastıra rahibe olarak gönderildi. Hadım edilmesiyle bazı din adamlarınca alay edilen ve ciddi bir bunalım yaşayan Abelardus, Kilisede daha üst görevleri alma şansını da kaybetti. St.Denis manastırına giderek keşiş hayatı yaşamaya başladı.

 

Bu dönemde Abelardus ve Héloise karşılıklı mektuplaşmaya başladı. Bu mektuplar, Batı Edebiyatının en önemli aşk mektuplarından biri durumundadır. Sonu acı biten bu öykü en önemli aşk öykülerinden biri olarak hem sanatın her alanında hem de popüler kültürde yüzlerce yıl olduğu gibi günümüzde de etkilidir. Ancak mektuplar incelendiğinde Héloise’nin daha tutkulu bir aşkla yazdığı yazıları, Abelardus’un tam bir karşılık vermediğiwww.onurcoban.com de gözükmektedir. Özellikle uzun yıllarca ondan haber alamayan Heloise’nin daha duygulu bir ifadesi vardır. Ne olursa olsun bu mektuplar önemli birer eser olarak günümüze kadar geldi.

 

Abelardus bu olaydan sonra çalışmalarına devam etti. En önemli eserinden biri olan “Evet ve Hayır” ı ( Sic et Non) u yazdı. Özellikle Hristiyanlık için yazmış olduğu yazılar din adamlarını karşısına almaya başladı. Bir Hristiyan tabusu olan üçleme koşunda herektik görüşe sahip olmakla tepki topladı. Bir süre mantık dersleri verdikten sonra dönemin önemli ve güçlü ismi olan mistik din adamı Clairvauxlu Bernard ile rakip oldu. Tapınak Şövalyelerinin güç kazamamasına destek olan, Sistersiyen tarikatının kurucularından Bernard aynı zamanda İkinci Haçlı Seferini organize eden kişilerden biriydi.

 

Abelardus, dönemindeki din adamlarınca çok eleştirilse de aslında onun önceliği hep vahiy bilgisiydi. Onun akla verdiği önem vahiy bilgisini eleştirmek değil onu daha anlaşılır kılmak için vardı. Yuhanna İncil’in en başında “Başlangıçta Logos vardı sözü aklın kutsallığını işaret etmesi bakımından önemliydi. Abelardus, ortaçağ alimlerinin çoğunun savunduğu gibi Havariler, Kilise Babaları ve Papaların yanılmazlığına karşıydı. Ona göre Kutsal Kitap dışında herkes yanılabilirdi.

 

Ortaçağ felsefesinin en önemli tartışmalarında olan Tümeller Tartışmasında da önemli bir taraf olmuştur. Boethius tarafından başlatılan tümeller tartışmasında bazı taraflar tümellerin sadece birer ad / isim olduklarını bazıları da gerçekte var olan bir kavram olduklarını savunmuşlardır. Abelardus kendisi gibi düşünenlerle birlikte tümellerin gerçekte var olmasa bile ona verilen adların da basit bir şey olmadığını savunur. Bu isimler tüm insanlar için ortak bir anlam içermesi bakımında sıradan bir kelimeden ayrılır.

 

Aslında Platon’dan beri tümeller tartışılan bir konudur. Platon, idealar öğretisiyle doğadaki her şeyi aslından birer gölge, birer yansıma olduğunu savunmaktaydı. Ona göre gerçek dünyaonurcoban aslında idealar dünyasının bir yansımasıydı. Örneğin kırmızı bir kalem olabilir ancak kırmızılık bir ideadır. Bir kalem ne kadar kımızı olursa olsun mükemmel/kusursuz bir kırmızılığa ulaşamaz. O ideaya ancak benzeyebilir. Aristoteles form öğretisi ile bunun bazı noktalarına katılmakla birlikte karşı çıkar. Ona göre gerçeklik ayrı bir idealar evreninde değil bu dünyadadır. İnsanlık, kırmızılık gibi tümel kavramlar soyutlama kolaylığı için oluşturulan birer ifadedir.

 

Ortaçağ felsefesinde Boethius ile başlayan bu tartışmada Platon’un izinden gidenler Gerçekçi / realist olarak isimlendirilirler. Anselmus ve Augustinus gibi isimler bu görüşü savunur. Diğer bir grup tümellerin gerçekte olmadıklarını onları sadece birer ortak isim olduğunu savunanlardır. Bunlara Adcılar / Nominalistler denir. Bu görüşü savunan en önemli isim Ockhamlı William’dır. Üçün bir görüş ise ilk iki görüşün adeta sentezidir. Aristoteles’in izinden giden ve tümellerin nesnelerin dışında değil ona içkin olduğunu savunanlar. Tümeller gerçekte yokturlar ama sadece birer ad da değillerdir. Abelardus, Albertus Magnus, ThomasAquinas bu görüşe dahil olan filozoflardır.

 

Abelardus çalkantılı yaşamı ve düşünceleri ile ortaçağ için önemli bir isim olmuştur.


Yazının diğer bölümleri için tıklayınızFelsefeye bir bakış-Giriş-


Onur Çoban


. Felsefe tarihinin diğer bölümleri için;

Felsefeye bir bakış-Giriş-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...